Irak İran'a Hediye Mi Edildi?

Sa, 06/03/2018 - 18:28

Şahlık Iran'ı

Şah döneminde İran, Abd’nin ortadoğuda en büyük karakolu idi. Şahlık rejimi bütün varlığını ABD desteği ile sürdürüyordu. 2. Dünya savaşında işgale uğrayan kuzey İran, ABD himayesi ile geri alınmış ve İran artık İngiliz sömürüsünden ABD sömürüsüne girmişti.

Bu rejim o kadar zelil idi ki; Tahran’da biraraya gelen Stalin, Franklin D. Roosevelt ve Winston Churchill, Şah’sız ülke hakkında karar veriyordu.

Suç işleyen bir Amerikalıyı İran mahkemeleri yargılama yetkisine sahip bile değildi. İran toplumu uzun süreli bir mücadeleden sonra Şah rejimini ulema önderliğinde devirmişti. İran İslam devrimi ile Amerika‘nın en sağlam kalesi yıkılımış, Şah kaçmış, yerine gelen Bahtiyar hükümetine destek için, ABD General Huyserı göndermiş fakat bütün bu tedbirler ‘fecr’in doğmasına engel olamamıştı.

İslam Devrimi

İslam devrimi ile ABD ve İran arasında bütün ilişkiler kopmuş artık ezeli bir düşmanlık başlamıştı.

ABD devrimin üst düzey yetkililerini yok etmek için Irak'tan helikopter ve uçaklardan oluşan bir filo göndermiş fakat bilinmeyen bir nedenden dolayı bu filo kum fırtınasına yakalanmış, Tebes çölünde helak olmuştu. Bu olay tebes hadisesi diye tarihe geçmişti. Ebabil kuşları tekrar sahneye gelmişti adeta.

Gerçekleşen bu devrim karşısında dehşete kapılan batı yeni tedbirler almak zorunda idi, zira bu yeni tefekkürün yayılması ortadoğudaki çıkarlarının yok olması demekti. Eski Fransa Cumhurbaskanı Mitterrandın değimi ile ‘bu devrime karşı önlem almazsak, bu devrim Malezya'dan Afrika'ya kadar bütün coğrafyayı etkisi altına alır.’ İlk önce iç karışıklar meydana getirdiler. Bu sonuçsuz kalınca Irak’ı, İran’a saldırttılar.

İran-Irak savaşı

1980 yılının ortalarında, ordudaki yüksek rütbeli subayların tasfiye edilmesi ve rehineler olayıyla Amerika Birleşik Devletleri'nin düşmanlığını çekmesi dolayısıyla, İran'ın güçsüz durumda olduğu izlenimi uyanmıştı. İran'ın iki ülke arasında anlaşmazlık konusu olan bölgeden askerlerini çekmeyi reddetmesi üzerine 22 Eylül 1980'de Irak ordusu sınırı geçti. Irak, 16 Eylül'de, Şattülarap Antlaşmasını feshettiğini açıklamıştı.

Avrupa ve ABD'nin tavrı belirgin bir şekilde Iraktan taraf olmuş, Arap Ülkeleri ile Irak, parasal, askeri, silah ve hatta kimyasal silah yardımında bulunmuşlardı.

Saddam ile Başkan Reagan'ın elçisi Donald Rumsfeld (aynı zamanda eski ABD Savunma Bakanı) el sıkışırken Amerika Birleşik Devletleri, İran'daki müttefiki Şah'ı devirip iktidara gelen İslami rejimden hiçbir zaman hoşnut olmamıştı. Bu sebeple, 1967 yılında diplomatik ilişkilerini kestiği Irak ile tekrar yakınlaşmaya çalıştı. Çeşitli kanallardan Irak’a silah yardımı yaptı ve büyük miktarda borç para sağladı. Irak'ın biyolojik ve kimyasal silahlar üretmesine yardımcı oldu

Ayrıca Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere 1986 martında, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Irak’ın İran’a karşı kitle imha silahları (kimyasal ve biyolojik silahlar) kullanmasını eleştiren kararlar almasını, karşı oy kullanarak engelledi.

Bu süre zarfında İran'a her türlü ambargo uygulandı. Fakat İran'nın direnişi sayesinde savaş sonucsuz kaldı ve nihayet 8 yıl sonra son buldu. Milyonlarca insan öldü ve ülke altyapı olarak büyük zararlar gördü.

Körfez Savaşı ve Irak İşgali

1990 yıllara gelindiğinde Saddam daha once İrana karşı ABD, Avrupa ve Arap Ülkelerinden aldığı güçten dolayı ABD çıkarları için tehdit haline gelmişti. Dünya petrolleri açısından zengin olan bu ülke, petrol zengini komşu ülkeleri de tehdit eder hale gelmişti. Soğuk Savaş sonrası yeni bir dünya düzeni, daha doğrusu bir dünya imparatorluğu kurmak isteyen ABD’ye meydan okumaya başlamıştı.

Dünyanın en büyük teknoloji üreticisi olan ABD, bu üretim için dış kaynağa bağımlıydı ve bunu da dünyanın ikinci büyük petrol rezervlerine sahip olan Irak’tan sağlamak, bu devleti kontrolü altında tutmak istiyordu. Tüm bu sebepler 1990’lı yıllardaki sorunların başlangıç noktasını oluşturmuştu.

ABD Irak’ın sahip olduğu askeri güç ve kitle imha silahları nedeniyle düşman ülke olarak görmeye başlamıştı. Bağdat yönetimi ise savaş sırasında bozulan ekonomik durumunu başka ülkelerin kaynaklarına göz dikerek gidermeye çalışarak diğer Arap ülkelerine olan borcunu ödemeyi durdurmuş, Kuveyt’in Irak’ın sahip olduğu petrolleri çaldığını iddia ederek bu ülkeden toprak talebinde bulunmuş ve tüm bölge ülkelerine karşı saldırgan politikalar izlemeye başlamıştı.

Irak’ın 2 Ağustos 1990’da Kuveyt’e saldırmasıyla ABD için gerekli şartlar oluşmuştu savaşmak için uzun süreli bir ambargo döneminden sonra ABD zayıf kalan Irak'a 11 eylül saldırısı ve kimyasal silah bahanesiyle 2003 te Irak'a saldırdı. saldırı sırasında Kuveyt ve Suud gibi ülkelerden doğrudan yardım aldı. Daha önce satın alınan Saddam güçleri kısa süre zarfında ülkeyi teslim etti. Saddam rejiminin düşmesinden sonra Irak halkından çeşitli gruplar direnişe devam etti.

İran'ın Irak‘taki Nüfuzu

İran, İran-Irak Savaşında Kürt ve Şii gruplar ile ileride Amerikan işgalinden sonra belirleyici olan bağlar geliştirdi. Savaş sırasında İran'a milyonlarca İraklı göçmüş ve İran bunları örgütleme fırsatı bulmuştu. Bedir Ordularının temelleri bu dönemde atılmıştı. Ayrıca Velayeti Fakih ve Mercilik kurumları İran ve Irak halkını birbirine bağlıyordu. Burada bulunan Ehli Beyt'e ait türbeler İran ve Irak halkı arasında güçlü bağlar sağlıyordu. Saddam'ı deviren Bush'a ayakkabı fırlatılırken Ahmedi Nejat ise omuzlarda taşınıyordu.

Yıllarca önce sahip olduğu nüfuzu sayesinde İran burada ABD'nin varlığına karşı siyasi ve askeri bir mücedele içine girdi. Saddam'ın düşmesi ile bütün bu güçler Irak'a geri döndü ve ABD ile savaşamaya başladı. Geri dönen bu güçlerin Lideri Ayatullah el Hakim suikast sonucu Şehit edilmişti. Öte taraftan Bedir ve Mehdi ordusu işgalci güçlere büyük kayıplar verdiriyordu. Bu saldırılarda Sadr yaralı halde İmam Ali türbesine sığınmıştı. Kudüs Güçleri Komutanı Kasım Süleymani'nin Irak‘takı ABD karşıtı savaştaki rölü şu şekilde ifade ediliyordu. 2006’daki Hizbullah-İsrail savaşında da Hizbullah’ın operasyonlarının belirlendiği karargâhın kilit ismi Süleymani'ydi. 33 gün süren savaş boyunca, Irak’ta Şii milislerinin Amerikan hedeflerine yönelik saldırılarını büyük oranda azaltmış olması Amerikalıları şaşırtmıştı.

Newyorker Dergisi’nden Dexter Filkins, Iraklı bir yetkilinin kendisine, savaş bittiğinde Kasım Süleymani’nin Bağdat’taki Amerikalı komutanlara bir mesaj gönderdiğini aktarmıştı. Mesajda şöyle deniyordu: “Umarım Bağdat’taki huzurun ve sakinliğin keyfini çıkarmışsınızdır. Ben Beyrut’ta biraz meşguldüm de!”

Savaşan grupları organize eden İran siyasi grupları da organize etmeyi ihmal etmemişti.

Burada ki Sünni -Şii-Kürt grupları Tahranda bir arayan getiren Süleymani Irak Anayasasına şekil veriyordu. Cumhurbaşkanlığı Kürtlere, Başbakan Şiilere, Meclis Başkanlığı ise sünniler arasında paylaştırıldı. Aynı zamanda ABD siyasi yollardan da İran karşısında kaybediyordu. ABD giriştiği bu maceraya 2011 İran destekli Maliki yönetimi güvenlik anlaşmasını imzalamadığından maddi ve askeri kayıp vererek çekilmek zorunda kaldı.

Trump seçim kampanyasında Obama yönetimini eleştirmiş ve onlara: 'Irak, İran'a hediye edildi', demişti. Böylece bu hezimet ABD tarafından da tescillenmişti.

Ne dersiniz bu bir ABD hediyesi mi yoksa hezimeti mi?

 

Ramazan Çakmak



Yeni yorum ekle