Batı Asyadaki Savaşa Nasıl Bakmalıyız?

Pt, 05/03/2018 - 22:03

Yalan üzere kurulmuş günümüzdeki siyasetlere hangi gözlüğü kullanarak bakmalıyız? Oldukça karışık ve karanlık siyasetlerin boy gösterdiği bir zaman diliminde yaşıyoruz. Bu acımazsız siyasetlerin akıtmış olduğu kan ve yerküresini ıslatan göz yaşları kimin çıkarlarını korumakta? Veya kimlerin saltanatına fayda sağlamakta?

Ahlaki ve ilmi bir bakışla şu Batı Asya’da dökülmekte olan acımasızca akan kana bakalım. Kimin eliyle kimlerin kanı dökülmekte görelim. Ölen kim, öldüren kim, bu cinayetler kime yarıyor soruları cevap beklemekte. Bölge savaşlarının tüm kurbanları bölgedeki yaşayan ve birbirileriyle akraba olan mustazaf ve mazlum ve ezilmiş fakir insanları. Bu kandan beslenenler ise siyonist İsrail ve dostları. Kimdir bu İsrail dostları diye sorulursa aklını özgür bırakan cevabını bulur yanıtını alır . Irki ve coğrafi sınırları aşarak aklın aynasından bakacak olursanız silahı verenlerin kimler olduğunu ve nasıl bölge halklarını birbirine öldürtüklerini göreceksiniz. Destanlar yazdırmak isteyen kolsuz kahramaların da kimlere hizmet ettklerini çok yakından göreceksiniz ve İsraili nasıl koruduklarına da şahid olacaksınız.

Evet! Silahı satan kim? Savaşı çıkaran kim? Ölen kim? Öldüren kim? Dökülen insanlık kanıyla beslenen kim?

Sömürgeci güçler sömürdükleri insanların emek gücüyle ve onların yer altı ve yer üstü tabii kaynaklarını gasp ederek bir hakimiyet oluşturup bunu sürdürmek için yapmış oldukları kan kusturucu ve can alıcı silah fabirkalarında üretmiş oldukları silahlarla Batı Asyada kadın, yaşlı, çocuk ve tüm savunma gücünü kayıp etmiş insanları acımasızca öldürmekten geri kalmıyorlar. Güçlerini bölge savaşları üzerinden dünyaya gösteriyorlar. Bu güç gösterisiyle halkların gözünü korkutarak siyonist İsrailin güvencesini sağlamak istemekteler. Silah gücünün yanında savaşlarının İslam adına yapılmasını planlayarak yerli müttefiklerinin eliyle savaşı yönetiyorlar. İslam adına işlenmekte olan bu cinayetler Amerika’nın ve müttefiklerinin ekmeğine yağ sürmektedir. Dünyanın büyük sermayesini elinde tutan siyonistler, bölge halklarını örgütleyerek silah tüccarları vasıtasıyla silahlarını örgütlere ve kendilerine bağımlı olan devletlere satmaktalar. Buna delil gerekmez her akıl sahibi bunu bilmektedir ve görmektedir.

Bölgenin zengin kaynaklarını ellerinde tutabilmek için bölge halklarını birbirine düşman ederek savaştırmaktalar. Yapmış oldukları bu şeytani amelleriyle siyonist İsrailin bölgedeki varlığını koruma altına almaktalar. Zira büyük şeytan Amerika müttefikleriyle birlikte bölgede akıtmış oldukları kardeş kanıyla İsrailin varlığını koruyor. Şu bir hakikattır ki silahı satanlar savaşı başlatmışlardır, bunlar bir taşla iki kuşu vurarak hedeflerine ulaşmak istemekteler: hem ürettikleri silahları satarak müslümanları sömürmekteler hem de müslümanların canlarını sattıkları silahlarla almaktalar.

Siyonistlerin uydurup yazdıkları Talmut kitabında nesillerine şunu öğretirler: ‘Allah dünyayı ve dünya nimetlerini beni İsrailoğulları için yaratmıştır ve insan olarak da biz yaratılmışız. Diğer insanlar insan suretinde koyunlar olarak bizlere kurban edilmek için yaratılmışlardır. Bunlardan ne kadar keserseniz o kadar sevap almış olursunuz, bu mantıkla insanların kanını akıtmaktalar. Buna binaen Amerika ve müttefikleri, İsrailin varlığının korunması için Batı Asya insanını kurbanlık koyun gibi kesmekte ve kesiyorlar, buna bütün dünya şahittir.

Ne gariptir ki Amerika ve NATO müttefiki olan ülkeler kahramanlık destanlarını cahil halka okuyarak şehadet söylemleriyle kardeşi kardeşle savaştırarak onların kanları üzerinde zafer kutlamaktalar. Eli kanlı NATO müttefiki olanlar İsraile görevlerini yaptıklarının haberini vermekteler.

Dökülen İslam ümmetinin kanından beslenenlerin kimlerin olduğu çok açık bir şekilde görülmektedir. Başta Amerika olmak üzere bütün batılılar dökülen ümmetin kanıyla beslenmektedirler. Batılılar ümmet kanıyla beslenirlerken siyonist İsrailin de güvencesi ve koruma altına alındığı açık bir şekilde görülmektedir. Siyonistlerin hayatları tehlikeye düştüğü an yakın dostlarını ve büyük şeytan Amerikayı ve batılı dostlarını göreve çağırak savaşı bölgede başlatırlar. Bugün başlatıkları gibi. Aslında Kürt, Türk, Arap, Fars diye bir savaş yok. Varolan savaş ingilizler tarafından yıllar öncesi hazırlanmış ve zaman zaman islam ümmetinin gündemine bölgedeki şefleri vastasıyla getirdikleri bir savaştır. Bu savaşlarla İsrailin güvencesini teminat altına alırlar ve de ümmetin birleşmemesi için Türk, Kürt, Arap ve Fars diye bölge halklarını birbirinin canına salarak düşmanca birbirini öldürmelerine zemin hazırlarlar ve İsrailin derin bir nefes almasını böylece sağlamış olurlar.

Türk ve Kürt sorunu, Arap ve Acem sorunu, Arap ve Türk sorunu, Acem ve Kürt sorunu tarihin derinliklerinden günümüze kadar kesintisiz islam ümmeti arasında işlenerek günümüze kadar gelmiş bulunmaktadır. Bu şeytani siyasetlerle asırlardır ümmetin kanıyla beslenmektedirler ve her asırda kıyafet değiştirerek ümmet arasında savaşı devam ettirmişlerdir. Ne yazık ki devamlı islamı kullanarak ümmetin kanını akıtmışlardır. Dikkat edin bugün de yine islamı kullanmaktalar. Halbuki NATO’nun güney sınırları korunmakta, bu gerçek açıkca bilinmesine rağmen Türk ve Kürt düşmanlığını gündeme koyarak NATO’nun güney kanadının korunduğunu halkın gözünden gizlenmeye çalışılmaktalar. Ama ne yazık ki kıyasiye birbirini öldürmekte olanlar kardeş kanı döktüklerini ve dökülen bu kardeş kanıyla NATO’nun ömrünü uzatmakta olduklarının farkında değiller.

Yapılmakta olan savaş ne Allah içindir ne de vatan için, ancak Batının hizmeti için yapılmaktadır. Bu topraklar zaten islamın topraklarıdır, zaten müslümanların ve bu topraklarda yaşamakta olan inananların vatanıdır. Var olan sınırlar, ingiliz ve fransızların müslümanların arasını açmak ve birbirine düşman etmek için çizilen sınırlardır. Bugün Türkiye coğrafyası türküyle, kürdüyle ve arabıyla hep birlikte NATO’ya ait olduğunun bilinmesi gerekir. Aksi halde vatan diyerek NATO’ya askerlik yapılmış olunur; Zira yapılmakta olan savaşın NATO’nun güney sınırlarının ve İsrailin korunması için olduğu artık bilinmelidir.

Bu yazıyı okuyanlar bana kızabilirler, ama düşünmeden araştırmadan kızmalar, kanayan kanı durdurmayacaktır. Türkiye bir NATO üyesidir. 1952’de NATO üyeliğine alınmıştır.10 Mayıs 1954’te yapılan 20 maddelik anlaşmaya göre Türkiye topraklarında ABD’nin üs kurması ve asker bulundurması kabul edilmiştir. 1966’ da üslerin sayısı 112 idi, bu üslere Türk bakanları dahi izinsiz girme hakkına sahip değillerdi. 1980 darbesinden sonra yapılan anlaşmalarla 12 üsün NATO adına ABD tarafından kullanılması kabul edildi ve bu karar halen devam etmektedir.

Okuyuculardan isteğim şudur, önce kime hizmet edildiğini ve kimin menfaatlarinin korunduğunu özgür bir akılla araştırıp öğrendikten sonra itiraz etsinler. Ama araştırmadan lütfen kimse önyargılı tepki vermessin.

 

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle