‘İnsani kriz bahane, amaç Suriye'de kalan birkaç militanı koruyarak kaosu sürdürmek'

Pt, 26/02/2018 - 20:54

BMGK'dan çıkan ‘insani ateşkes' kararını Sputnik'e değerlendiren uzmanlar, Batılı devletlerin öncülüğündeki kampanyanın, Şam'ın "terörle mücadelesini" sekteye uğratmayı amaçladığını ancak bu ülkelerin amaçlarında başarılı olamayacaklarını savundu.

Welayet News - Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyelerinin oy birliğiyle Suriye'de kabul ettiği 'insani ateşkesin' nasıl uygulanacağına ilişkin soru işaretleri devam ediyor. Kararın ardından Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in talimatı doğrultusunda Suriye'nin başkenti Şam kırsalındaki Doğu Guta'da Salı gününden itibaren her gün 09.00-14.00 saatleri arasında insani mola vereceklerini duyurdu. Ancak Şam ile Doğu Guta arasında bulunan tek insani koridora havan toplarıyla ateş açan militanların kararın alınmasının üzerinden 48 saat geçmeden ateşkesi ihlal etmesi, bu kararın uygulanabilirliğine ilişkin soru işaretlerini beraberinde getirdi.

Kararla ilgili bir diğer soru işareti de kararın kapsamıyla ilgili oldu. BM'den çıkan bu kararda, her ne kadar "Suriye genelini kapsıyor" ibaresi yer alsa da; ateşkesin IŞİD, El Kaide, El Nusra Cephesi ile Ahrar'uş Şam ve Ceyş ül-İslam gibi BM tarafından terörist örgüt kabul edilen El Nusra'yla işbirliği yapan örgütlere yönelik operasyonları dışarıda tutuyor olması önemli. Peki durum böyleyken BM'den neden böyle bir karar çıktı? BM'den çıkan kararın etkisi veya uygulanabilirliği var mı? Bu soruların yanıtlarını, Gazeteci Musa Özuğurlu ve Mehmet Ali Güller, Sputnik'le paylaştı.

‘BÖLGEDEKİ SİVİLLER SANKİ HÜKÜMET KARŞITIYMIŞ GİBİ GÖSTERİLİYOR'

Gazeteci Musa Özuğurlu, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) üyelerinin oy birliğiyle kabul ettikleri ve Suriye'de en az 30 gün sürecek 'insani ateşkesin' uluslararası toplumun Suriye hükümetinin "terörle mücadele" çabalarına ket vurmayı hedefleyen bir adımı olduğuna işaret etti. "Suriye hükümetinin sivilleri hedef aldığı" şeklinde bir algının yaratılmaya çalışıldığının ancak bölgedeki durumun çok farklı olduğunun altını çizen Özuğurlu "Doğu Guta'yı ele alacak olursak, Suriye'deki olaylar öncesi 3,5- 4 milyon insanın yaşadığı bölgede şu an 400-500 bin kişi yaşıyor. Üstelik lanse edilenin aksine ne bu bölgedeki insanların çoğu hükümet karşıtı ne de orada halk destekli bir mücadele söz konusu. Bu insanların büyük bir kısmının bölgeden göçme imkanı olmadığı için orada kaldığını ve bir kısmının ise militanlar tarafından zorlanarak bölgede kaldığını görüyoruz. Kaldı ki yönetim karşıtı olanların bile bir kısmı hükümetle savaşmak gibi bir istek içerisinde değil" dedi.

Abluka altındaki bölgelerde bile hükümet yanlılarının çok büyük çoğunluğu oluşturduğunu ifade eden Özuğurlu "İrbin, Babila, Caramana, Azra ve bunun gibi yönetim yanlılarının çok yoğun olduğu bölgeler var. Üstelik de hep Şam'ın merkezine yönelik saldırılarından bahsedilse de aslında Azra, Caramana gibi çeşitli bölgeler de militanların çok sayıda saldırısına maruz kalmıştır. Yani orada sivillerin hepsi o örgütleri desteklemiyor; üstelik de o örgütler bölgedeki sivillerin önemli bölümünü, deyim yerindeyse, silah zoruyla bölgede tutuyor. Bu insanlar orada bir şekilde yaşamak zorunda. Sivillerin bölgelerini ele geçiren örgütlerle barış içerisinde yaşamak zorundalar. Çünkü bu acımasız ölüm makinesi örgütlere karşı başka çareleri yok. Bu örgütler, gittikleri her yeri talan ediyorlar, girdikleri bölgelerdeki erkekleri militanlaştırıyorlar, kadınlara ise tecavüz ediyorlar. Kısacası insanlar, bu örgütlere karşı çıkamıyor. Dünya medyası da durumu, sanki bu insanlar yönetime karşıymış gibi lanse ediyor. Halbuki böyle bir şey yok" ifadelerini kullandı.

‘KADIN VE ÇOCUKLARI CANLI KALKAN OLARAK KULLANANLAR İSLAM ORDUSU GİBİ ÖRGÜTLER, HÜKÜMET DEĞİL'

Suriye'deki örgütlerin girdikleri tüm bölgelerdeki sivil halkı canlı kalkan olarak kullandıklarına değinen Özuğurlu "Doğu Guta'da ‘İslam Ordusu' denilen bir örgüt var, hatta örgütün lideri Zehran Alluş da 2015'te Rusya'nın hava operasyonunda öldürülmüştü. Bu örgüt, ele geçirdikleri bölgelerden aldıkları ve ‘esir' diye gördükleri kadın ve çocukları hapishanelerde tutuyor. Aynı hapishanelerde, ellerine geçirdikleri askerler de var. İşte militanların kontrolünde kafesler içerisinde gezdirilen ve canlı kalkan olarak kullanılan insanlar, bu kişiler. Öte yandan militanlar, havan ve roketlerle şehir merkezini hedef alıyor. Buna rağmen Suriye ordusu, azami ölçüde yalnızca militanların toplandığı bölgeleri hedef alma yönünde gayret gösteriyor. Ancak sivil kayıpları sıfıra indirmenin yolu yok; hele ki siviller bizzat bu örgütler tarafından kalkan olarak kullanılırken…" dedi.

Uluslararası toplumun Suriye hükümetinin "terörle mücadelesini" sekteye uğratmayı hedefleyen adımlar attığına işaret eden Özuğurlu "Uluslararası toplum diye bir şey var. Bunlar ne zaman ki bahsettiğimiz bu örgütler, Suriye'de hakimiyetini kaybetse o zaman derhal insani durumu gündeme getiriyorlar. Halbuki bu devletlerin kaygısı, insanlar değil bu örgütlerin hakimiyetini kaybetmesi. Çünkü bu örgütlerin hakimiyeti bittiği anda bu devletlerin Suriye'de kullandıkları bir hiç bir enstrümanları kalmayacak, bunun farkındalar. Suriye yönetimi, Guta'yı bitirince, İdlib'e oradan sonra Dera'ya, Mağrat en-Numan ve çok önemli bir diğer bölge olan Rastan'a yönelecek. Yani silahlı grupların elinde olan 3-4 merkez Suriye ordusu tarafından kurtarılırsa, Kürt bölgesi hariç her yer Suriye'nin denetime geçmiş olacak. Bunu bildiklerinden Suriye ordusu ne zaman ilerleme kaydetse, derhal insani durumu öne sürüyorlar" diye konuştu.

‘İNSANİ KRİZ BAHANESİ, KİMYASAL SALDIRI YALANI…'

Suriye'de çatışmaların ilk gününden bu yana uluslararası medyanın dezenformasyonla Suriye'ye yönelik müdahalenin önünü açtığına değinen Özuğurlu "Suriye'deki savaşın ilk gününden bu yana en büyük sorunlardan birisi medyaydı. İlk günden bu yana gerçeğin çarpıtıldığı sayısız haberler yayınlandı. Bu son olay da öncekilerin benzeri. (Yabancı çeşitli ülkelerin) Suriye'ye müdahale edilebilmesi için insani durum öne sürülmesi sürecinde uluslararası medya yine büyük rol oynadı. Bölgede süren operasyonlarda elbette siviller de ölüyor. Ancak Suriye'de istikrarın sağlanması ve sivillerin evlerine dönmesini hükümet değil, bu bir çok devletin de ‘terör örgütü' dediği örgütler engelliyor. Buna rağmen bir propaganda savaşı yürütülüyor. Suriye yönetimini zora sokmak için benzer yalan haberler üretiliyor. Bu dezenformasyon ve provokasyonlara da dünya sürekli inanıyor. Halbuki insani kriz ve kimyasal saldırı gibi iki gerçeği yansıtmayan bahaneler, Suriye'ye müdahale aracı olmaktan ibaret" dedi.

Özuğurlu "Suriye'deki terör örgütlerine karşı Suriye yönetimine hiç bir şekilde destek verilmiyor. Bu durum, ABD gibi ülkelerin bölgedeki müttefikleri olan Suudi Arabistan ve diğer bazı ülkelerin Suriye'deki hesaplarının bitmemesiyle ilgili. Bu ülkeler, bahsettiğimiz bu örgütler tamamen yok edildiğinde, Suriye'deki planlarının alt üst olacağının farkında. Kıyamet koparmalarının sebebi de bu. Mesela ‘Beyaz Baretliler' isimli bir grup var. Bu grubun iddialarının hepsinin kurmaca olduğu defalarca kez ortaya çıkmış olsa da, bu grup dünya kamuoyunu etkilemek için halen aktif çaba içerisinde. Beyaz Baretliler veya Suriye İnsan Hakları Gözlemevi gibi grupların tek yaptıkları, bazı devletlerin çıkarlarına yönelik senaryolara üretmek, bu senaryoları oynamak ve Hollywood filmi edasıyla canlandırdıkları sahnelerle propaganda yapmak. Halbuki bu örgütleri destekleyen devletlerin yapması gerek Suriye yönetimine terörle mücadelesinde destek vermek" şeklinde konuştu.

‘RUSYA YAPILMAYA ÇALIŞILANLARIN FARKINDA'

BM'nin Suriye aleyhine atacağı adımların, Suriye'deki militanlara yönelik savaşı sekteye uğratamayacağına işaret eden Özuğurlu "BM'nin girişimleri, Suriye hükümetini bundan sonra etkilemeyecek. Zaten Guta'da bir kaç örgütün sıkışması, İdlib'de bazı örgütlerin birleşme ihtiyacı hissetmesi bu savaşın sonuna çok yaklaşıldığının göstergesi. Zaten BM'de çıkan kararın bir karşılığı olmadığı da ortada. Zira ateşkes ilan edilmesine rağmen çatışmalar devam ediyor. Çünkü, ateşkese onay veren devletler arasında olan Rusya, şimdiye kadar BM'de çok önemli bir mücadele verdi ve çok sabırlı davrandı; şimdi de BM'deki bu hamlenin asıl amacının farkında. Bu yüzden Suriye yönetimini ateşi kesmeye zorlamıyor. Kaldı ki ortada bir ateşkes olması için iki ordudan bahsetmek gerekir. Halbuki Suriye ordusunun karşısında kim olduğu belirsiz militanlar var, eminim BM ülkelerinin bu grupların hangileri olduğuna dair bile fikirleri yoktur. Ancak bu saatten sonra ne olursa olsun Suriye yönetimini verdiği mücadeleye engel olunamayacaktır" diye ekledi.

‘İNSANİ ATEŞKES KARARI ABD'NİN BAŞINI ÇEKTİĞİ KAMPANYANIN BİR GEREĞİYDİ'

Konuyu Sputnik'e değerlendiren bir diğer isim ise Gazeteci Mehmet Ali Güller oldu. Suriye ordusunun iki hafta önce Şam'a hemen her gün roket ve havan saldırısı düzenleyen "birkaç bin teröristin" bulunduğu Doğu Guta'ya kapsamlı bir operasyon başlattığını hatırlatan Güller "Bu kapsamlı operasyon karşısında o teröristlere kalkan olmak isteyen ABD, BM'den sözde bir ‘insani ateşkes' kararı çıkartmaya çalıştı hemen. Moskova'nın direndiği o karar, kimi yumuşamalarla birlikte en sonunda BM'den çıkmış oldu. Baştan belirtelim, BM'de alınan bu ‘insani ateşkes' kararı, ABD'nin yürüttüğü Doğu Guta kampanyasının gereğidir. Şam yönetimi ve Suriye Ordusu ne zaman terörle mücadele operasyonlarını artırsa, Atlantik ‘sivil katliamı' yalanından ‘kimyasal gaz kullanıldı' yalanına kadar pek çok yalana başvurarak böyle kampanyalar düzenliyor. Üstelik kampanya bu kez farklı yönelimler de içermektedir. Şöyle ki, Doğu Guta kampanyası, aynı zamanda ABD'nin bir süredir bölgede diplomatik çalışmalarını yaptığı yeni bir saldırı girişiminin de hazırlık çalışmasıdır. Nedir bu girişim? İlk işaretini İsrail'in hava saldırılarının verdiği, ikincil olarak Washington'un yeniden Esad yönetimini askeri mücadele ile tehdit ettiği ve üçüncül olarak da ABD'nin AKP Hükümetine yaptığı Suriye'nin kuzeyini paylaşmayı teklif ettiği bir girişimdir" dedi.

‘TÜRK HÜKÜMETİNİN ‘KATİL ESAD' SÖYLEMLERİ ABD'Yİ MEMNUN EDİYOR'

ABD'nin amacının Suriye devletinin elini zayıflatmak olduğuna; Türk hükümetinin Suriye tutumunun da ABD'yi memnun eder nitelikte olduğuna işaret eden Güller "ABD, Doğu Guta'dan bastırarak Suriye yönetiminin hem kuzeyde hem de güneyde elini zayıflatmaya çalışıyor. İsrail'in Golan Tepelerinin tamamının işgali, bu hamlenin hedefleri arasındadır. AKP hükümetinin ise Astana süreci ortaklarına karşı konumlanarak Atlantik'in Doğu Guta kampanyasına katılması ve ‘katil Esad' söylemlerine dahil olması, ABD ve İsrail'i oldukça memnun etmektedir" dedi.

AKP hükümetinin Rusya destekli Doğu Guta operasyonu karşıtı tutumunun olumsuz sonuçlar doğurabileceğine işaret eden Güller "En hafifinden ‘diplomatik gaf' olarak dile getirilebilecek bu yanlış tutum sergileme hali, umarız Türkiye'nin Rusya'yla başlattığı normalleşme sürecini olumsuz etkilemez ve ABD'nin kimi tavizlerle AKP hükümetini yeniden yanına çekmeye çalıştığı şu süreçte Ankara'nın yönelimini etkilemez. Moskova'nın BM'nin Ateşkes Kararı'nın Suriye'ye saldırı için kullanılabileceğine dair yaptığı endişe açıklaması yerindedir ancak o endişenin giderilmesi ancak ve ancak terörle mücadele operasyonlarına hız ve ağırlık vermekle giderilir. Son tahlilde belirtmeliyiz ki, ne katliam ve kimyasal yalanlar, ne de ABD'nin diplomatik ve askeri hamleleri mevcut gidişatı değiştiremeyecektir. Suriye devleti, adım adım egemenlik alanlarını artırmaya devam edecek ve en sonunda Batı destekli terör saldırılarını ezecektir" diye ekledi.

 

Sputnik



Yeni yorum ekle