Suriye, Irak, Bahreyn ve Yemen’deki insanların suçu!

Ct, 04/03/2017 - 16:36

Suriye, Irak, Bahreyn ve Yemen’deki insanların suçu!

Recep ayının 27’si, Resul-i Ekrem’e ilk vahyin idiği gündür. Bu büyük bayram münasebetiyle başta zamanın imamı İmam Mehdi’ye, Onun hak naibi İmam Seyyid Ali Hamaney’e, Peygamberin yolunda yürüyen müslümanlara ve hak ve hakikat arayışında olan bütün insanlara tebriklerimizi sunuyor.

İslam’da son derece önem arzeden hadiselerin başında gelen, ve hak yolunda bütün değişimlerin ana kaynağı olan böylesi güzel bir günün, İslam aleminde şenlik ve bayram havası içinde kutlanması gereken bir gündür aslında. Ancak ne yazık ki, zalimler bütün İslam beldelerini kan gölüne çevirmekle, müslümanlara sevinç ve bayram havasını zehir etmişlerdir.

Hz. Muhammed'in (s.a.a) bi’setinden daha önemli bir hadise olmamıştır, çünkü kainatın yaratılış sebebi olan Hz Muhammed'den (s.a.a) daha büyük ve azametli bir varlık yaratılmamıştır.

Biset'in asıl hedefi insanları fıtratlarında var olan tevhid dini ile tanıştırmaktır. İnsanları sadece ve sadece Allahu Teala’ya kul kılıp, insanı diğer insan ve şeylerin esaretinden kurtarıp, gerçek anlamda özgür kılmaktır.

Tevhid, insanların dünyada ve ahirette saadete ulaşmalarında kılavuzluk eden bir yaşam tarzıdır.

Resuli Ekrem’in (s.a.a) Biset'inin hedefi, insanlara zulmü ortadan kaldırmanın yollarını öğretmek, kudret ve güç sahibi zalimler karşısında nasıl mücadele edileceğini göstermektir.

İzzeti bir şekilde yaşamak, zulme hiçbir zaman boyun eğmemek Resulullah’ın (s.a.a) bütün insanlığa sunduğu mesajdır.

Bisetin hedefi, insan ahlakının olgunlaştırması, nefislerin terbiye edilmesi, insanı  tüm nefsani karanlıklardan kurtarmasıdır. Karanlıkları yok edip onun yerine nur ve aydınlığı, cehaletin kötü ve vahşi yüzünün yerine ilim ve adaleti sunmaktır.

إِنَّمَا بُعِثْتُ لِأُتَمِّمَ مَکَارِمَ الْأَخْلَاقِ

Ben ancak ve ancak güzel ahlakı tamamlamak, onu kemale erdirmek çin gönderildim.

لَقَدْ كَانَ لَكُمْ فِي رَسُولِ اللَّهِ أُسْوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَن كَانَ يَرْجُو اللَّهَ وَالْيَوْمَ الْآخِرَ وَذَكَرَ اللَّهَ كَثِيرًا

Andolsun, sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok ananlar için Allah’ın Rasulünde güzel bir örnek vardır.

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ

İçlerinden, kendilerine Onun âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamberi göndermekle, Allah mü'minlere gerçekten pek büyük bir lütufta bulunmuştur. Yoksa onlar daha önce apaçık bir sapıklık içindeydi.

                                                             اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ

Allah iman edenlerin velisidir, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır.

Allah insanları karanlıktan nura çıkarmak için Resuli Ekrem (s.a.a) insanlara gönderdi.

Resuli Ekrem 23 sene boyunca her türlü zilleti, baskı ve zulümü, haksızlık ve adaletsizliği, fesad ve ahlaksızlığı ortadan kaldırarak yerine, izzet, kardeşlik, merhamet, ilim ve adaletle doldurdu.

Fakat Alemlere rahmet olarak gönderilen bu yüce Peygamberin vefatıyla beraber ’’Kur’an bize yeter anlayışı’’ hakim oldu.

Resuli Ekrem’in ümetti için her türlü delaletten korunması için vasiyet ettiği dinin temel ilkesi olan Velayet devre dışı bırakıldı. Siyasi alandan uzaklaştırıldı.

Dolayısıyla, insanları her türlü karanlıktan nura çıkaran Peygamberin vasiyetini ve yolu devre dışı bıralıkdığı için İslam aleminde doğan güneş erken battı (daha doğrusu Peygamberden sonra var olan güneşten yüz çevirdiler) dolayısıyla müslümanlar tekrar karanlık, cehalet, zulüm ve adaletsizlikle başbaşa kaldılar.

Kur’an’ı ehil insanlardan ve vahye göre değil, kendi heva ve heveslerine, çıkar ve menfaatlerine göre tefsir etmeye başladılar.

Peygamberi bir defa dahi olsa gören, artık din hakkında görüş belirleme yetkisine sahip oldu. Artık müctehid yani fetva verme konumunda idi.

Toplumda var olan din, artık Hz. Muhammed’in (s.a.a) dini değildi.

Toplumda artık İslam adına tek bir din hakim değildi, sahabelerin sayısı kadar din veya dini anlayışlar vardı.

Çok zaman geçmeden toplumda zulüm, haksızlık, adaletsizlik, tarafgirlik, kabilecilik, ahlaksızlık toplumda kol geziyordu.

Peygamberin tayin ettiği hidayet önderleri tek tek ortadan kaldırıldı.

Bu durum asırlarca böyle devam etti ve İslam’dan sadece bir isim kalmıştı.

Ancak unutulan bir mesele vardı burada:

إِنَّا نَحْنُ نَزَّلْنَا الذِّكْرَ وَإِنَّا لَهُ لَحَافِظُونَ

Muhakkak ki, Kur'an'ı biz indirdik (İslam dinini biz getirdik) , her hal ve şartta onu muhakkak koruyacak olan da biziz.

Allah kendi dinini muhakkak koruyacaktı ve koruyacaktır.

İşte büyük bir değişimin başlangıcı anlamına gelen Bi’seti Allahu teala asırlar sonra tekrar yeni bir hadise ile değişim ve hakkı isteyen bir topluluk vesilesiyle tekrar günümüze yansıttı.

إِنَّ اللّهَ لاَ يُغَيِّرُ مَا بِقَوْمٍ حَتَّى يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنْفُسِهِمْ

Bir topluluk kendisini değiştirmedikçe Allah onların durumunu değiştirmez!

Evet, Resuli Ekrem’in Hira Nur dağından beşeriyete sunduğu mesajından ilham alarak ve Resuli Ekrem’in ümmet tarafından dikkate alınmayan vasiyetine sarılarak, İran İslam Cumhuriyetinde İslam’ın güneşi tekrar doğdu.

                        اللّهُ وَلِيُّ الَّذِينَ آمَنُواْ يُخْرِجُهُم مِّنَ الظُّلُمَاتِ إِلَى النُّوُرِ

Gerçek anlamda Allah’ı ve Resulü Muhammedi kendilerine veli edinenler, Allah onları karanlıktan nura, zulümden adalete, zilletten izete çıkarır.

Evet. Allah’ı kendilerine veli edinen kendisini değiştirmiş, arındırmış, Resulullah’ın vasiyetine sahip çıkmış ve Allah’ın lütfü ve merhametini çekecek duruma gelmiş bir toplum vesilesiyle özgürlük, hak ve adalet mesajı tekrar insanlara sunuldu.

İmam Humeyni’nin önderliğinde gerçekleşen ve bütün dünya insanların fıtratlarına hitap eden bu mesaj, İran coğrafyasıyla sınırlı kalamazdı. Nitekim İslam İnkılabı, kısa bir zaman zarfında bütün hak ve adalet’e özlem duyan ezilmiş toplumların kurtuluşun ilham kaynağı oldu.

Ancak Resuli Ekrem’in o temiz ve ilahi mesajına karşı nasıl ki, o zamanın bütün müstekbir güçler birleşti ise, bugün yine bu ilahi İnkılaba karşı bütün şer güçler değişik maske ve elbiseler altında İslam İnkılabı’nın sunduğu Öz Muhammedi dine karşı cephe almışlardır.

Bunu da aslında doğal görmek gerek. Zira hak ve batıl tarih boyunca hep karşı karşıya gelmiş, bir araya gelmeleri imkansız olan iki zıt cephedir bunlar.

36 yıldır İslam İnkılabı’nın sunduğu mesajının önüne her türlü vesileyi kullanarak  geçilmektedir.

Bugün Resulullah ve dini, amansız saldırılarla uğramaktadır.

Müstekbir güçler bir taraftan, Batıda Resuli Ekrem ve yüce İslam dininin asıl çehresini karalamak için kampanyalar yürütürken,diğer taraftan müslüman ülkelerde İslam adına işlenen cinayetleri görüyoruz.

Resuli Ekrem’in 1400 sene önce sunduğu hakikatı taşıyan bu mesaj, hak ve adalet suskunu olan insanlara ulaşmaması için, müstekbir güçler bugün sahte İslam versiyonlarını İslam alemine sunduklarını görüyoruz.

Kendilerinin kurduğu ve İslam’ın özü ve hakikatıyla zerre kadar bağdaşmayan bu sözde İslam türleri vasıtasıyla yüce İslam dinini vahşi, barbar, korkunç  ve kan akıtan bir din olarak dünya milletlerine yansıtmak istiyorlar.

Bugün İslam aleminin her tarafı ateş, her taraf kan, her tarafı katliam her tarafı figanla dolu.

En acı taraf, bu katliam ve kan akıtmaların, vahşetin din adına yapılmasıdır.

Kendilerini Hz. Muhammed’in (s.a.a) dinine mensup olarak gösterenler, bu zulmü işlemektedirler.

Hedefi toplumda üstün ahlak, kardeşlik, barış, adalet ve ilim ve izzet olan bir Peygamberin bugünkü mensupları (!) her türlü zulmü işliyorlar.

Bugün hiçbir coğrafya müslüman ülkelerde olduğu kadar, ahlaksızlık, zulüm ve adaletsizlik yaşanmıyor.

Bugün İslam İnkılabı’nın sunduğu Direniş Cephesine karşı yer alan İslam dünyasında Emevi zihniyeti temsil eden Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler, Selefi gruplar, El Kaide, Işid, Nusra Boko Haram gibi Resulullah’ın dininden zerre kadar nasibini almayan, tekfirci grupların eliyle Suriye, Rojava, Irak, Lübnan, Bahreyn Yemen gibi coğrafyalarda İslam adına her türlü vahşet, katliam ve cinayetler yapmaktadırlar.

Bir tarafta İslami bir maskeyle, Kur’an’ı Muaviye gibi kendi kirli ve sinsi siyasetlerine alet edip meydanlarda halkı kandıran, ve yine Muaviye gibi kocaman saraylarda yaşayan bir ülke başkanı…

Diğer taraftan yine İslam adına, bir çok müslüman ülkeleri arkasına alıp kendi müslüman komşusunu bombalayan, katliamlar yapan zalim bir kral…

Hiç kusura bakmasın bunlar, bu Hz. Muhammed’in (s.a.a) getirdiği İslam değildir. Bu olsa olsa Emevi, Abbasi, Osmalı ve Vehabiliğin kurucusu olan Muhammed bin Abdulvehhab’ın dinidir.

Bugün Suriye’de, Irak’ta, Bahreyn’de ve Yemen’de insanların tek bir suçu vardır. O da Velayet eksenli olmalarıdır, Peygamberin vasiyeti olan Kur’an ve Ehl-i Beyt’e sarılmalarıdır.

İzzetli ve özgür bir şekilde yaşayıp, hiçbir surette zulüm altında yaşamak istemedikleridir. Küresel sömürü güçlerin ve siyonistlere karşı cephe aldıklarıdır.

Bu tür hedeflere sahip olanlar Peygamberin vefatından sonra nasıl ki, yaşam hakkı tanıtılmadı onlara, bugün o hedefler doğrultusunda yaşayanlara da yaşama hakkı tanıtmazlar.

Ancak son olarak şunu belirtmek gerekir; batıl cephesinin görmediği bir mesele vardır. O da Allah’u tealanın müminlere olan vaadidir:

Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı sabit kılar.

İşte biz buna yakinen iman etmişiz.

Ve biz bugün Allah’ın Hak cephesine olan yardımına günden güne şahit olmaktayız.

Bunun son örneği Direniş Cephesi’nin El Klaemun’da müstekbir güçlerin ve emevi zihniyetli şer güçlerin desteklediği 17 tekfirci gruba karşı elde ettiği zaferdir.

Bugün eğer İran halkı ve Velayet eksenli hareket eden müslümanlar başı dik, izzetli, şerefli, onurlu bir şekilde yaşıyorlarsa, hiç şüphesiz Resuli Ekrem’in risaletinin devamı niteliğinde olan Velayeti Fakih’e bağlı olduklarından ve o eksende hareket etmelerinden ileri gelmektedir.

Müslümanların bu karanlık, zulüm ve fesat dolu durumdan kurtulmalarının tek yolu, Velayet’in önemini bir an önce derk etmelerinden geçer.

İslam ümmetinin içinde bulunduğu bu son derece acı durumdan bir an önce kurtulmanın yegane yolu Velayet ekseninde basiretli bir şekilde hareket etmektir.

Hak ve Velayet Cephesinde mücadele eden bütün müminlere Rabbimizden nusret ve yardım dileğiyle…

İbrahim Çakar



Yeni yorum ekle