İslamda Kendini Terbiye Etme Yöntemleri

Sa, 21/02/2017 - 15:26

İslami düşüncede terbiye, hayati bir öneme sahiptir. Öyleki islam’ın en temel amacı insanın terbiyesi ve olgunlaşmasıdır dersek abartı yapmış olmayız. Alemlerin Rabbi olan Allah (c.c) vahy vasıtasıyla Peygamber efendimiz Hz.Muhamed’i ilahi bir terbiye ve tedibe tabi kılarak onu tüm insanlığa örnek olarak göstermiş ve onun mubarek elleriyle insanların vahyi mektebinde terbiye ve edep almalarını sağlamıştır.

İslam’ın vahy mektebinde, tarih süreci içinde nice insanlar kendilerini terbiye ederek ,eğiterek hayatlarına mana ve yön vermiş ve bir çok alanda paha biçilmez eser bırakmışlardır.

Ayetlerde, hadislerde ve dualarda sıkca karşımıza çıkan "Rabb" kelimesi Allah’ın isimlerinden biridir. Eğiten, terbiye eden ve her şeyi kemaline erdirme gibi anlamları veren bu isim, dini düşüncede önemli bir yere sahiptir. Bütün alemlerin yegane yaratıcısı Allah olduğu gibi yine bütün alemlerin tek Rabbi, eğitici ve terbiye ediciside O’dur. Yegane kanun mercii ve kanun koyma hakkına sahip olan Allah, evreni ve evrendeki tüm varlıkları" sünnet-i ilahi "yani ilahi kanunlar vasıtasıyla her an ve her lahza terbiye etmektedir. Allah varlıkları yarattıktan sonra onları kendi haline bırakmıştır düşüncesi islam düşüncesiyle bağdaşmaz çünkü İslam’da Allah yaratıcı olduğu gibi aynı şekilde Rabb ve eğiticidir. Allah’ın Rabb olduğunu ve ya yegane Rabb olduğunu kabul etmeyen kimse şirke bulaşmış olur. Tarih boyuca ortaya çıkan müşrikane düşüncelerde tam bu noktada boy göstermiştir.

İlahi kanunlar,tekvini ve teşrii olmak üzere iki temel kısma ayrılır. Allah (c.c) tekvini kanunlar yoluyla özgür iradeye sahip olmayan varlıkları terbiye ederek onların oluşlarına ve gelişme biçimine müdahale etmektedir. Teşrii kanunlar aracılığıyla özgür iradeye sahip olan varlıkları terbiye etmeyi amaçlar. Burada insanın iradesi belirleyici bir role sahiptir. Çünkü ilahi meşiyet insanın kendi özgür iradesiyle şer’i yasalara uymasını murat etmiştir. Eğer ilahi irade bunun aksini dilemiş olsaydı bütün insanları özgür irade söz konusu olmaksızın imanlı ve olgun yaratabilirdi, dolayısıyla ilahi meşiyete uygun olan insanın kendi iradesiyle ve şuurlu bir şekilde Rabb’in koymuş olduğu yasalara uyması ve onun rızasını kazanarak ilahi mektepde yetişen Allah’ın sevgili kullarından biri olmasıdır.

İslamda terbiyet ve eğitimin kendisine has ilke ve kuralları vardır. Terbiyenin konusu insandır ,insanın mermuz ve karmaşık davranışları olduğu için bireye ve topluma hakim koşullara göre çeşitli terbiye yöntemlerinden yararlanarak terbiye ve eğitilmesi gerkmektedir.

Erginlik çağı insan hayatının en hassas aşamasıdır bu aşamada insanın özel bir murakabe ve gözetime ihtiyacı vardır. Dolaysıyla İslami terbiye öyle olmalı ki müterrebi-terbiye alan, eğitilen-erginlik çağından sonra artık kendisi kendisinin iç nasihi ve öğüt vereni olmalı ve dış mürebbi ve eğiticiye olan ihtiyacı giderek azalmalı ve eğitilen kendi terbiyesi ve olgunlaşması için daha çok sorumluluk alarak terbiye sürecini önemsemelidir.

Günümüzde bir taraftan tehakküm ve sulta düzeni islamın çehresini olduğundan farklı göstererek müslümanların özellikle gençlerin dini inançlarında sarsıntı yaratmak peşinde ve diğer taraftan gençlerimiz her lahza saldırılara hedef olmakta ve ihtiyaç duydukları anlarda kendisine ulaşabilecek bir mürebbiyi yanıbaşlarında bulamamaktadırlar. Dolayısıyla müslüman bireyler özellikle gençler kendi kendine terbiye ve eğitme yöntemlerine muhtaçlar.

Terbiye; sözcük olarak çoğalma, büyüme, gelişme ve geliştirme gibi anlamlara gelir. Bu sözcüğün islami düşüncede taşıdığı kavramsal manası şudur: İnsandaki potansiyelin, yeteneklerin ve itidallerin fili duruma getirilmesi ve amaçlanan kemale kavuşma gayesiyle bu yetenekler arasında dengeyi sağlamaktır.

Diğer bir tabirle terbiye yani “Alemlerin Rabb’ini” evrenin ve insanın müdebbiri idare edeni olarak tanımak ve rububiyetin sadece Allah’a ait olduğunu kabul ederek ilahi rızayı kazanma niyetiyle Peygamberimiz ve onun Ehl-i Beyt’inin getirdiği öğretileri yaşamaktır.

Kendi Kendini Terbiye Etme Yöntemleri

Terbiyenin ilk adımı kendini tanımaktır. Sonra insanın gelişerek olgunlaşmasının önünü tutan engellere, afetlere karşı mücadele etmesidir. Kendini eğitmek genel olarak; insanın kendisiyle ilgilenmesi, çabalarını biçimlendirip yön vermesi, niyetlerin düzeltilmesi ve nihai amacı göz önünde tutmak ve “İlahi Rıza’yı” bütün faaliyetlerin yegane kıblesi kılmaktır. İnsanın hakiki beni ,semavi bir emanet, ilahi bir muhibbe ve insanın kemal yolunda ilerlemesi için bir sermayedir. Öyleki insan bu emaneti kayıp ederse gerçekte her şeyi kaybetmiş olur. Ancak bu emanetin değerini bilip onun eşsiz yüceliğine vakıf olduğu takdirde hiç bir zaman onu kirletmez ve yükselmesi için her fırsattan istifade ederek onu koruma altına alır.

1) Tefekkür Yöntemi

Düşünmek, tefekkür etmek kendi kendini eğitmenin yöntemlerinden biridir. Arapca bir sözcük olarak tefekkür, kalpte tasaruf yaparak ve deliller üzerinde yoğunlaşarak bilinmeyene doğru yol almaktır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: "Onlar ayakta iken, otururken ve yan yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışını düşünürlerde; Rabbimiz! sen bunları boşuna yaratmadın, Sen, münezzehsin .Bizi ateşin azabından koru .derler." (Ali imran /191) Ayetin mealinden anlaşıldığı gibi tefekkür etmek insanı güzelliklere taraf sevk eden ve kendi kendini eğitmenin yöntemlerinden biri olarak ortaya çıkmaktadır. Fikirsiz zikrin ve zikirsiz fikrin işlevsiz kaldığını ve ancak her ikisi birlikte olduğu zaman insan terbiyesinde etkili olabildiğini dikkate alınması gereken bir husustur. 

İmam Sadık (a.s) tefekkür hakkında şöyle buyurmakta: ''Düşünmek tefekkür etmek güzelliklerin aynası ve kötülüklerin örtüsüdür. Gönülleri aydınlatır ve güzel ahlaklı, geniş ufuklu olmayı sağlar. İnsan tefekkür vasıtasıyla kendi akibeti ve haşir günündeki felahı karşısında bilinçlenir ve ilmine ilim katar''. (Biharul-Envar C.68 S.526)

Eğer insan oğlu bütün uzuvları ve her birinin haleti ve dürüst kullanımı üzerinde düşünüp onlardan meydana gelen günahları tanırsa ve Allah'ın her uzuv için seçtiği haleti nasıl elde ederim diye düşünürse gönlü güzel sıfatlar ve yüce erdemler ile donanır ve çirkinliklerden arınmış olur. Tefekkür yoluyla kendini terbiye etmeye kalkışmak; insanın kendi kendisini eğitmek ve inşa etmektir. Kura'n-ı Kerim insan terbiyesinde önemli bir rolü olan tefekkür yöntemini tanımlarken şöyle buyurmaktadır: ''Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ve gündüzün birbiri ardınca gelmesinde akıl sahiblerine şüpehesiz deliller vardır. (Ali imran /190)

Bu tefekkür metodu insan hayatında önemli ve eğitici sonuçlar meydana getirir. Bir yandan insanın Allah’ı tanımasını ve doğa hakkındaki bilgisini artırıp derinleştirirken öte yandan insan hayatının niteliğini değiştirerek hayatında bilgisel, duygusal ve davranış boyutlarında değişim sağlayarak Hakikatle buluşma zeminini yaratır.

2) Tevbe

Kendini terbiye etmenin yöntemlerinden biride tevbedir. İçtenlikle, yapılan günahtan pişman olmak, rahatsız olmak tevbe anlamına gelir. İlahi emire muhalefet edişten murakabeye dönüş ise tevbenin nişanesidir. Allah (c.c) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: "Ey müminler! Hep birlikte Allaha tevbe edin; umulur ki kurtuluşa erişirsiniz." Tevbe etmek ve istiğfarda bulunmak insanı günahlardan temizler ancak paymal edilmiş hakları telafi etmez. Bu yüzden tevbe eden şahıs; geçmişini dikkatle gözden geçirerek onu telafi etmeye çalışmalıdır, Bir hadisi şerifte şöyle buyrulmuştur: "Her derdin bir devası vardır Günahların devasıda istiğfar etmektir. "(usul-i Kafi  C.2.5.493) Gaflet ve cehalet nedeniyle günah meydana geldiğinde hemen kendisini huzu ve istiğfar içinde ilahi rahmete teslim etmelidir taki yeniden ilahi terbiye mesirinde karar kılsın. Zira günahlarından pişman olmayan kimse "...Ömrümü bu gün yarın diyerek tebah(Heba) ettim..."(Ebu Hamza-i Sumali duasından alıntı) der.

Bu tür bir davranışın sonu her zaman husrandır. Bu nedenle günahlara şifa veren ve kendi başına derin bir eğitim metodu olan tevbe ve istiğfar göz ardı edilmemelidir. Aslına bakılırsa bir eğitim ve terbiye yöntemi olan tevbe Taiibin (tevbe eden) kendi benliğini aşarak halis bir niyetle Allah’a yönelmesidir.

3) Müşarete

Etkili terbiye metodlarından biride müşaretedir. Arapca bir sözcük olan müşarete "Şart"kökünden gelir ve zorunlu kılmak – ilzam - ve bir şeyin başka bir şeye bağlı kalması anlamını verir.

Bu metodla insan kendi kendisiyle sözleşerek sorumluluklarını, vazıfelerini harfiyen yerine getireceğini, güzel amellerde ciddiyetle davranacağını ve kötü amellerden uzak duracağını kendisine ahd etmesidir. Bir tür kendine telkinde bulunmak olan bu terbiye yöntemi her gün yenilendigi takdirde ve insanın ruhunda kalıcı bir hale dönüştüğünde ancak o zaman etkili olabilir. Bu yöntemin en iyi uygulama zamanı sabah namazını kıldıktan sonra ki vakittir. Zira bu vakitte insanın gönlü daha saf Hakk’a daha yakındır. İnsan kendi nefsini karşısına alarak ona hitaben şöyle demelidir: Ey nefis!..bir kaç günden başka elimde bir sermayem yoktur, bunu elden verirsem geriye hiç bir şey kalmayacaktır,işte bugün Allah’ın bana mühlet verdiği yepyeni bir gündür, eğer bu gün ölmüş olsaydım dileğim şu olacaktı; keşke Allah beni bir günlüğüne dünyaya geri gönderse taki kendim için bir azık edinseydim. İnsan yeniden dünyaya gönderildiğini farz ederek yaşamalı.

4) Murakabe

"Rakabe" kökünden gelen murakabe sözcüğü ahlak alimlerince kendini inşa ve terbiye etme konularının tümünde önemli ve etkili bilinen bir yöntemin adıdır. Rakip etrafında olup biteni gözlemek için boynunu ileriye çeken kimseye denir. Murakabe ise müşarete –sözleşme ve kendine ahd etmeden sonra kişi kendisini tüm durumlarda ve hareketlerde gözetim altına alıp koruyarak kendisine karşı endişeli ve duyarlı olmasıdır. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:" (yine) Onlar, emanetlerine ve ahitlerine riayet edenlerdir. " (Müminun /8) Eğer insan gelişi güzel yaşarsa ve kendi haline bırakılırsa büyük ihtimalle daha önceki tüm öğütleri unutur ve yaptığı sözleşmeyi bozar. Bu nedenle insan kendisini gaflet akıntısına bırakmamalı ve kendisini her an yakze halinde, tetikte olma halinde tutmalıdır. Tayakkuzda olma halini yakalayan ve bu hali makama dönüştüren kimse ömrünün her anını öğrenmekle, yücelmekle ve olgunlaşmakla geçirir. Yakze halinde olmak, sürekli iç ve dış dünyamızda olup bitenleri yakından izlemek ve her konuda kendini kollamak için tükenmez bir azim ve büyük bir himmet ister. Zira murakabe ve yakze haletini derinleştirip kalıcı bir düzeye getirmek için alışkanlık duruma gelen ve hayata eğemen olan gafletle mücadele edilmesi zorunlu hale gelmektedir.

Murakabe ve tayakkyuzda olma hali; ahlak alimlerinin vurguladığı gibi kendini inşa etmenin ve olgunlaştırmanın en önemli ve etkili yöntemidir. Çünkü bu yöntemin temel özelliği, insanın gaflet ve alışkanlık üzerine kurulu hayat tarzında değişim yaratarak yakze haline ve kalbi basirete dayalı dinamik bir hayat tarzını sağlamasıdır.

5) Muhasebe

İslam terbiye kültüründe sıkca tavsiye edilen diğer bir yöntem “Muhasebe” yöntemidir. Sözcük olarak sınamak kastıyla denetlemek ve vakıf olmak anlamına gelen muhasebe kavramı islam tebiyesinde geçmişte yapılanları gözden geçirerek muhasebe etmek, sorgulamak ve geleceğe yönelik ders çıkarmaktır. Nefsi muhasebeye tabii kılmak günümüz değimiyle kendi öz eleştirisini hakkıyla yapmak insanın dünya ve ahirette ki hayatı için bazı tedbirler almasını gerektirir. Mahkemey-i ilahiye’ye çıkmadan kendini muhakeme etmek ve sorguya çekilmeden kendini sorgulamak, insanı kendi hataları, günahları, sorumsuzlukları ve eksiklikleriyle yüzleşmesini sağlar ve bunun sonucunda ortaya çıkan derin uyanış sayesinde insan kendi hatalarını ve eksikliklerini giderme yönünde gereken ameli adımları atmaya hazır hale gelir.

6) Talkin

Talkin sözcük olarak tefhim etmek, anlaşılır hale getirmek demektir. Kendini terbiye etme yöntemlerinden biri olan talkin; psikolojik bir kavram olarak insan iradesinin ruhta meydana gelen zaafiyete veya kuşkuya galip gelmesine yardımcı olur. Talkin; sözlü olabildiği gibi ameli de olabilir.

Sözlü talkin dile getirilen bir ibareyle gerçekleşir. Bu ibarenin tekrar edilmesiyle ruhta değişim meydana gelir. Örneğin Cümeyl bin derrac rivayet ettiği bir hadisi şerifte derki :İmam sadık (a.s)’a arz ettim "Kalbimi kasıp kavuran bir fikir gelip gitmektedir. "Yanıt olarak İmam (a.s) buyurdular:"La ilahe illallah de" (usuli kafi, kitabul iman vel kufr).

Rivayetin devamında cümeyl şöyle demektedir: Ne zaman kalbime kötü şey geldiğinde "La ilahe illallah "derdim ve gelen şey kalbimden geri çıkardı.

Ameli talkin ise; gönülde henüz kökleşmeyen güzel bir davranışı uzuvlara ve bedensel organlara hakim kılarak göstermektir. Kur’an-ı Kerim’in tevazu hususunda verdiği şu tavsiye gibi: "Rahman’ın kulları yeryüzünde alçak gönüllü olarak yürürler...." (Furkan / 63) Kişi kalbine tevazu haletini tam bir şekilde hakim kılmamış ise en azından bu haleti zahiri boyutuna hakim kılıp aksettirmelidir. Yani ameli talkinde bulunmalıdır. İnsanın bir zahiri boyutu vardır ve birde batini boyutu. Zahiri boyutu el, kol, ayak, beş duyu organı benzeri uzuvlar ve yaptıkları eylemler yer alırken –bu eylemlere islam terbiye kültüründe "cevarihi ameller" denilir-. Diğer boyutta akıl, kalp ve vicdan gibi batini organlar ve yaptıkları eylemler ki bu eylemlerede cevanihi eylemler-denilmekte- yer almaktadır. Zahiri boyutla batini boyut sürekli bir etkileşim halindedir. Örneğin bireyin düzgün ve temiz giyinmesi , hatta giydiği elbisenin rengi batini boyutunda olumlu bir etki bırakır ve aynı şekilde bireyin kalbindeki imanı ve güzelliklere karşı eğilimi onun temiz giyinmesini ve temiz yaşamasını sağlayarak zahiri boyutu etki haline alır. Batini bir davranış olan doğru düşünce zahiri bir davranış olan doğru konuşmayı beraberinde getirir. Aynı şekilde kavramları yerinde kullanılması, sözlüklerin dikkatle seçilmesi ve hoş olmayan kelimelerin terk edilmesi doğru düşünmeye büyük katkı sağlar.

Talkin yönteminde kendini eğiten zahiri boyuttan başlar. Örneğin: halim bir ruha sahip değilse halim ve sabırlı olmak için halim görünmeye çalışır. Yani zahiri boyutuna hilmi hakim kılarak bu haleti kalbine sirayet ettirmek için ciddi bir çaba içerisine girer.

Talkin yönteminde kendini eğitme ve inşa etme süreci dıştan yani söz ve amelden başlayarak içeriye doğru ilerler. Tersine tefekkür yönteminde kendini terbiye etme süreci içten yani kalpden ve vicdandan başlayarak dışa yani söz ve eyleme doğru ilerler.

Tekrar konuya dönersek talkinin bazen sözlü bazen ameli olduğunu söylemiştik. Sözlü ve ameli talkin bazen içiçe geçerek birleşir. Namaz bu birleşmenin en belirgin örneğidir. Namaz kılanlar belli bazı sözleri dile getirip bir dizi hareketleri yerine getirirler bu sözlerin ve hareketlerin her biri içteki bir duyguya ve halete takabul ederek, uyum sağlayarak o duyguyu ve haleti içimizde uyandırır.

Talkin yöntemiyle sağlanan sonuçlardan biride hedefe varma yönünde iradeyi güçlendirir. Psikologlara göre yapabilmiyeceginizi düşündügünüz müddetçe ve kapasitesiz biri olduğunuzu kendinize talkin ettiginiz sürece başarılı olma ihtimaliniz düşüktür. Aksine zeka ve kabiliyet açısından orta halli olduğunuz halde kendinize güvendiğiniz için başarılı olma ihtimaliniz büyüktür.

7) Tezkiye

Kendini terbiye etmenin en etkili yöntemlerinden biri tezkiyedir. Tezkiye sözcük olarak kendini arındırmak çirkinliklerden pak kılmaktır. Zekat kelimesiyle aynı kökten gelen tezkiye kavramı islam terbiye kültüründe nefis ve ruh kelimeleriyle birlikte sıkca anılan ve insan ruhunun her türlü ahlaki ve fikri çirkinlikten, sapıklıktan arındırılması anlamına gelir. Kur’an-ı Kerim’de talim-öğretmek-kelimesinden öncelikle tezkiye sözcügüne yer verilerek şöyle buyrulmakta: "O,ümmüler içinde, kendilerinden olan ve onlara ayetlerini okuyan, onları arındırıp temizleyen ve onlara kitap ve hikmet öğreten bir peygamberi gönderendir, oysa onlar bundan önce gerçekten açıkca bir sapıklık içinde idiler." (Cuma  / 2)

Cisimlerden bitkilerden ve diğer canlılardan farklı olan insan kendisini tezkiye edebilir arındırabilir ve kendi himmetine ve cehdine dayanarak tezkiye mertebelerini birer birer geçerek kendisine yaraşır bir düzeye yükselebilir. İnsan kendisi için öğreten olabildiği gibi kendisini eğiten ve tezkiye edende olabilir. Birey kendisini çirkinliklerden temizleyip arındırmadığı sürece ahlaki ve manevi faziletler ve erdemler ile donanamaz. Bu nedenle islam terbiye kültüründe edep ve nefis tezkiyesi ilimden ve öğrenimden önce gelir. İlim ve bilgi, Manevi ve ahlaki erdemlerle donanmamış bir kalp için hicaptır. Peygamber efendimiz’ den nakledilen bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: "Alim bozulursa alem bozulur, Alim düzelirse alem düzelir."

8) Dua

İslami tebiye yöntemlerinden biride duadır. ibadetin özü olarak bilinen dua insanın terbiyesinde etkili olması için içtenlikle, ihlasla ve insaflı dileklerle uygulanması gerekir. Dua hakkıyla yapıldığı takdirde ilahi rahmet ve gönül aydınlığına sebep olur. Dua, sıkıntılar ve çaresizlikler içinde yalvaran kimsenin fıtri boşluğunu doldurarak sorunlar karşısında onu güçlü ve dirençli kılar. İnsan dua sayesinde şaşkınlık ve ilahi rahmetten uzak olma halinden kurtulur.

9) İbadet

İbadet genel olarak umumi ve hususi olmak üzere ikiye ayrılır. Hususi (özel) ibadet namaz, hac, infak, oruç ve zekat gibi formlarda tecelli edendir. Umumi (genel) ibadet ise ilahi rıza niyetiyle yapılan bütün ameller ve davanışlardır. Dolaysıyla yürümek, ders okumak, yemek ve içmek gibi her davranış ilahi rıza niyetiyle olursa ibadet hükmüne geçer.

İbadetin verdiği terbiye sonucunda insanın gözü, kulağı, eli, dili ve tüm azaları ilahileşerek Allah, sevgili kulunun gören gözü, işiten kulağı oluverir. İbadet sayesinde insanın ulaştığı mertebeyi Allah şöyle açıklamaktadır: "Bizim ayetlerimze, ancak bu ayetler kendilerne hatırlatıldığı zaman hemen secdeye kapananlar, Rablerini hamd ile tesbih edenler ve büyüklük taslamayanlar iman eder." (Secde / 15)

İlmi, kudreti, rahmeti, şefkati, bereketi ve hikmeti sonsuz olan Allah’a şuurlu ve huzu ile ibadet etmek onun için sevmek ve onun için kızmak insanı Rabb’ine yakınlaştırarak gönlünde ilahi ahlakın ve sıfatların filizlenip gelişmesini sağlar. Sonsuz ilim, hikmet ve rahmet sahibi Allah ile yakınlık kuran ve ona en üst düzeyde sevgi besleyen bir kimsenin üstesinden gelemeyeceği bir sorunu olmaz. Allah’ı sevmek bir anlamda sınırsız ilmi, sınırsız güzelliği, sonsuz rahmeti ve tükenmez hikmeti sevmektir. Maddi hayatın içine batmak insanı fıtratından koparmakta ve kendine karşı yabancılaştırmaktadır. Tarih boyunca insan fıtratı ve asil benliği, maddi hayatın temel unsurları olan servet, şehvet, şöhret  ve kudret tarafından esir alınarak adeta unutulmuş ve unutturulmuş bir duruma gelmiş, tam anlamda hiç bir zaman içinde yeşerip büyüyeceği gerekli ortamı bulamamıştır.

İnsan; kendisine şah damarından daha yakın olan Allah’a ibadet ederek servet, şöhret şehvet ve kudret sarhoşluğundan ayıklanabilir, kendisine döne bilir.

10) Ahirete İnanmak

Ayet ve hadislerden anlaşıldığı gibi insanın bütün hal ve hareketleri, söyledikleri, davranışları, düşünceleri ve niyetlerinin tümü amel defterinde yazılmaktadır. Kıyamet günü büyük küçük demeden insanın yapmış olduğu bütün” cevanihi ve cevarihi” ameller ilahi mahkemede gözden geçirilir. Herkes neyi ekmişse onu biçer. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır: "O gün insanların amelleri kendilerine gösterilsin diye (kabirlerden) dağınık bir halde çıkarlar. Artık kim zerre ağırlığınca bir hayr işlemişse onu görür. Kim de zerre ağırlığınca bir şer işlemişse ,o da onu görür." (Zilzal / 6 - 8)

İnsan hayata bu şekil bakarsa ve her davranışın bir karşılığı olduğunu düşünürse adımlarını ona göre atar .

Sonuç

İnsan kendisini terbiye edebildiği oranda ötekinin terbiyesinde ve eğitilmesinde etkili ve başarılı olabilir. Bu nedenle eğer eğitenler gereken terbiyeyi insana veremedilerse veya bu hususta eksiklikleri olmuşsa kendi kendisini terbiye ederek bu eksikliği gidermelidir.

İnsanın kendi içinde bir eğiteninin, bir terbiye edeninin olması kemal yolunda yol almanın temel şartıdır. İnsan kendini eğiten ve öğreten bir konuma geldiğinde adeta herkes ve her şey birer eğitici ve yol gösteren ayet oluverir. Kendini terbiye etme derdinde olan insan; Cenabı Lokman-ı Hekim misali terbiyesizden dahi terbiye öğrenebilir.

 

Nurullah Akpınar 



Yeni yorum ekle