NİÇİN ALİ

Ct, 09/06/2018 - 00:29

Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulul emrede itaat edin. 4/59

Ayetler, aynayı haktır, bak hakikat gözüyle, seni sevk edecektir hakikat yoluna, göreceksin hak nerde sende dur o hakkın yanında! Hak, bir mucizeyi haktır tecelli eder hakkın aynasına, kalp aynanı çevirme sağa sola, kendi aynanı tut hakkın aynasına, tecelli etsin ilahi nur senin kalp aynana!

Evet! İlahi bir çağırı var mümin kullara, kulak verip dinlenmesi istenilmekte, çünkü insan hayatını sokmak ister düzene; önce itaat’ı ister yaratan kendi zatına, bununla irtibatın sağlanmasını ister yaratanla yaratılmış kulu arasında, bu irtibat ciddi bir dizayn yapar insanın iç dünyasında!

İtaat, mabutla abd arasında irtibatı sağlar fıtrattaki nur vastasıyla, bütün şeytani düşünce ve istekleri köleleştir insanın iç dünyasında, özgür bir insan olarak kul olur kendisini yaratana, emrolunduğu gibi emri getirir yerine, neden niçin demeden ram olur mevlasının emrine, bu insan olmanın göstergesidir insaniyet mektebinde, özgürce düşünmeyi özgürce yaşamayı öğretir insana, özgür olur itaat ettiği zaman kendini yaratan mevlasına, nefsin azgın isteklerine ve şeytanın iğvasına karşı ilahi bir duruş sergiler itaat ettiği zaman Allah’a, korku ve ümitsizliğe kapılmaz insan Allah’a itaat ettiği zaman, bu bir üst kimliktir verilir inanmış ve itaat etmiş olan kullara, itaat’ı görev bilen ve emredileni yerine getirenleri Allah şöyle müjdeler: ‘’ Onlar için ne korku nede üzülme vardır’’

Evet! Konu ile ilgili ayetin metnine baktığımız zaman üçtane ana ilkeden bahis eder, Allaha itaat, peygambere itaat ve ulul emre itaat. Hayat çarkının düzenli ve intizamlı çalışa bilmesinde bu üç ilke insan hayatında önem arz etmektedir. Allah’a itaat insanın iç dünyasındaki manevi çalışmaları dizayn ederek insanın fiziki ve manevi yapısını Allah adına iş yapmaya hazırlar.

İkinci ilke. Müminler peygambere itaat etmeye davet edilmekte, bu ilahi çağrı itaatın bir beşere yapılmasını istemekte, bu istekle kulu Muhammedin (s.a.a) insan hayatının şekilledirip yönledirmesindeki yerini göstemek ister ve şöyle der: ‘’ Kim Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur’’

Oldukça düşündürücü ve yol gösterici olan ayeti celile, peygamberin beşeriyetin hayatında ciddi bir yer edindiğini beyan ederek daha bir üst kimlikle şöyle tanıtır: ‘’ Biz seni ancak alemlere rahmet olasın diye gönderdik’’ diyerek evrendeki yerine işaret ederek yüce makamını gösterir.

Diğer bir ayette’ise beşer hayatındaki yerini şöyle muarrifi eder:‘’Ey şanı yüce peygamber! Biz seni insanlar hakkında şahid, müjdeci, uyarıcı. Allah’ın izniyle O’nun yolluna davet eden bir peygamber ve aydınlatıcı bir kandil olarak gönderdik:’’ 33/ 45-46

Sadece Allah’ı sevdiklerini iddia edenler bakın nasıl uyarılmakta: ‘’ Ey Resulüm de ki: ‘’ Ey insanlar, eğer Allah’ı seviyorsanız, gelin bana tabi olun ki Allah’da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rehim dir, engin merhamet ve ihsana sahiptir’’ 3/ 31

Azim olan Allah, kullarını Resulünü sevmeye ve ona itaat etmeye davet ederek beşerin hayatını düzene sokar. Çünkü bütün güzellikler üstün ahlaki değerler, adalet ve eşitlik ilkeleri, zalimin karşısında hakkı söylemeyi ve haktan yana olmayı öğreten bütün özellikler onun hayatıdan yansıtılarak öğretilmekte. Çünkü Kur’ani Kerim onun hayatından beşeriyete seslenmekte ve saadete davet edilmekte; bu nedenledir ki Allah (c.c) buyurmuştur ki kim Resule itaat ederse bana itaat etmiş olur. Bugün beşeriyetin büyük sıkıntısı bu ilahi davete icabet etmemekten ileri gelmektedir.

Resule itaat insanın dış dünyasını dizayn ederek iç dünyası ile uyum içine sokar ve insanın iç yapısıyla dış yapısı uyum içinde olduğu zaman olgun bir insan olma kimliğini verir. Resuli ekrem şöyle buyurur: ‘Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.’ Allah’a itaat ve Resule itaat insanın iç dünyasıyla dış dünyasını düzene sokar ve mükemmel bir insan olmasını sağlar.

Üçüncü ilke: Ayet ulul emrin insan hayatındaki yerine işaret ederek itaat edilmesi istenilmektedir. Allah’a ve Resulüne itaat edilmesinden sonra ulul emre itaatın istenilmesi mutlak itaatır. Ulul emre itaat Resule itaatır, Resule itaat ise Allaha itaattır. Mutlak itaat yani kayıtsız ve şartsız, niçin ve neden sorulmaksızın yapılan itaatır. Kayıtsız ve şartsız itaat ise ancak masum olması şartı vardır. Ayetin metnindeki ulul emre itaat Allah ve Resulune itaatın aynısıdır; Allaha ve Resulüne itaat mutlak ise ulul emrede itaat mutlaktır. Buna binaen peygambere canişin olacak zatın peygamber gibi masum olması şartır. Bunu kanıtlıyacak ve onaylıyacak olan Allah (c.c) Fatiha suresinin 6-7. Ayetinde şöyle buyurur: ‘’Bizi doğru yolla hidayet et. O yol ki kendilerine lutuf ve ikramda bulunduğun o kimselerin yolluna, onlar asla gadabına uğramamış ve delalete düşmemişlerdir.’’

Bunlar Allah’ın yeryüzüne görevledirdiği Allah adına iş yapacak olan peygamberler ve ilahi görevledirme ile görevlendirilmiş velayet ve imamet makamında bulunan müslümanların baş vuracakları mercilerdirler.

‘’Bizi doğru yolla hidayet et’’ Bu yalvarış ve isteğin devamında‘’ Lutfunla nimet verdiklerin yolluna, onlar ki asla gadabına uğramamış ve delalete düşmemişlerdir.’’ Evet! Peygamberden sonra ilahi velayet, imamet görevini kimin yüklemesi gerektiğine açıklık getiren bu ayet velayet makamının kime ait olduğu netlik kazanmıştır; zira o dönemede şirke ve günaha bulaşmadan hayatını peygamberle beraber şekilledirerek büyüyen, şirke küfre ve insani ahlaka zarar verecek günaha bulaşmadan peygamberin terbiyesi ile yetişen ve peygamberin peygamberliğine ilk iman eden kul Ali’dir. Buna bina’en ayetteki nimetten murad ise velayet, imamet ve hilafet makamıdır, bu makam Ali (a.s)’ma ve evlatlarına verildiği Kisa hadisi ile de onaylanmıştır.

Ümmül Kur’an kabul edilen Fatihayi şerif aynı zamanda Kur’ana girişin anahtarıdır ayrıca Kur’ani Kerimin genel fehristidir, birden üçüncü ayete kadar olan kısmı, tevhidi ve Allah’ın sıfatlarını tanıtmaktadır ve aynı zamanda ahiret yurdununu hatırlatmaktadır, bir kısmı kafirle mümin arasındaki kırmızı hattı açıklar yani kulluk ve mutlak hakimiyeti Allah’a ait olduğunu bildirir, ilahi rububiyetin ve rahman, rahim sıfatlarıyla sonsuz nimetlerinden haber verir, kulluğun mutlak surette Allah’a ait olduğunu açıklar, kudretin sahibini tanıttıktan sonra insanı yalvarış ve kulluğa davet eder. Allah kullarının karanlıklardan velayet nuruyla kurtulması için yolunu şöyle gösterir ve şöyle yalvarmasını ister.’’Bizi doğru yolla hidayet et o yol ki lutfunla nimetlendirdiklerin yolluna, onlar ki gadabına uğramamış ve delalete düşmemişlerin yoluna’’ işte bu yol masum olan peygamberinin ve velayet sahibi olanların yoludur. Ali (a.s) ise Allah’ın yeryüzündeki hücceti ve velayet görevi ile görevli olandır; çünkü doğduğu günden itibaren peygamberin dizi altında ilahi terbiye’ile terbiye edilmiş şirk ve küfürden korunmuş sapıklık onun hayatında görülmemiş, peygamberi bir ahlakla yetişen Ali (a.s) peygamber şöyle onu tanıtmıştır.: ‘Ben ilmin şehriyim Ali onun kapısıdır kim şehre gelmek istiyorsa kapıdan gelsin!’

Bu hadisi şerif şu ayetle nasıl uyum sağlıyor ve bir hakikati izah ediyor: ‘’De ya Muhammed eğer sizler Allah’ı sevdiğinizi iddia ediyorsanız bana itaat edin ki Allah sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın’’ ‘Eğer siz şehre gelmek istiyorsanız şehrin kapısı olan Ali’den gelin’ diyerek mümin ve muvahitleri bu hadisi şerifle Ali’nin velayetine davet ederek yol göstermektedir.Niçin Ali (a.s) mı kendi ilminin kapısı olarak tanıtıyor? Makam ve mevki bakımında en üst makam ilmi makamdır; Peygamberin makamı ise kesbi olmayan vehbi ilimdir yani ilahi olan ilimdir; Ali (a.s) ise bu manevi ve ilahi vergi olan ilmin kapısıdır; vahyi ilmin sahibine kavuşa bilmek için ilmin kapısının görevini yapmakta olan Ali’ye baş vurarak gidilmesini önermekte ve Ali’yi bu makamdan insanlığa tanıtmakta dır. Zira kapı ile bina bir külliyeyi tamamlamaktadır, kapısız bir külliye olmayacağına göre külliyesiz kapının bir anlamı olmaz!

Bakara suresinin 124. Ayetinde Allah ciddi bir açıklama getirerek hayatlarına şirk lekesi sürülmüş olanlara bu makamın verilmeyeceğini haber vermektedir. Her nekadar tevbe edilsede mazideki kirlilik onun alacağı bu manevi göreve layık görülmemiştir, çünkü bulunduğu toplumda beraber yapmış oldukları büyük günahlar her nekadar pişman olmuşsada toplumun zihninde iz bırakmıştır; buna binaen Allah (c.c) şöyle buyurmuştur: ‘Şunu da hatırda tutun ki: Bir vakit Rabbi İbrahim’i bir takım emirlerle sınamıştı. O da onları hakkıyla yerine getirdiğinde Rabbi kendisine: ‘’ Seni insanlara önder imam yapacağım’’ dedi İbrahim:’’Yarabbi neslimden de imamlar kıl’’ deyince, Allah:’’ Zalimler ahtime( valayete) nail olamazlar’’ buyurdu. 2/124

En büyük zulüm insan hayatına şirkin bulaşmasıdır. İnsanlar arasında unutulmayan bir yaradır. Her sohbette ve ya cedelde insanın önüne konunan geçmiş bir hatadır bu nedenle Allah Fatiha suresinde ‘’Bizleri lutfunla nimetledirdiğin kulların yoluna hidayet et, onlar ki asla gadabına uğramamış ve asla delalete düşmemişlerın yoluna. Bu ilahi ifade velayet görevini alacak olan şahsın kimliğini açıklamakta; her nekadar Resuli Ekrem günahlarından pişman olan ve tevbe edenler hiç günah işlememişlerdir sözü doğrudur bunda şüphe edilmemektedir ancak tarihin aynasındaki kirlilik insanların aynasından görülmektedir, buda velayet makamıyla uyum sağlamamaktadır.

Ali (a.s) hayatına bakıldığı zaman fıtratındaki tevhidi koruyarak küçük yaşta Resulun risaletine iman etmiştir. Peygambere Hz. Hatice’den daha yakın bir mesafede olan Ali, kundaktan ta Resulun vefatına kadar onun yanından ayrılmamış ve vahyin geldiği vakit Hirada Resulun yanında bulunmuştur. Buna kanıt vahi gelince şeytan anırarak kaçar Ali bu sesi peygamberden sorar: Peygamber sendemi duydun ya Ali evet bende duydum der peygamber o şeytandı diye ona cevap verir. Bu hadis Sıkke hadistir muhaddisler ittifak etmişlerdir. Peygamber dizinde yetişen Ali günah işlediğine dahil bir senet bulunmamaktadır ve masumlar arasında yer almıştır.

Ali’nin masumiyetini onaylayan ayet:  ‘’Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.’’ 33/33

Ayetteki Ehl-i Beytin kimler olduğunu tesbit etmek için peygamberin zevcesi Ümmü Seleme’den rivayeten şöyle açklama gelmiştir. ‘Allah Resulu abasının altına Ali’yi, Fatıma’yı, Hasanı Ve Huseyni aldıktan sonra ellerini açarak Allah’ım bunlar benim Ehl-i Beytimdir diye duada bulunduğunda bu ayet nazıl olmuştur. Ümmü Seleme bizde onlardanmıyız diye sorduğunda şöyle buyurmuştur, sizlerde hayır üzeresiniz fakat bunladan değilsiniz diye peygamber cevap vermiştir.

Nubuvet, risalet ve imamet makamında bulunan rahmet peygamberi kendisi ile birlikte beş kişinin abasının altına alıp dua etmesi gelişi güzel bir olay olmadığına işaret ederek gelecekte ümmetinin yoldan sapmamaları için kendisinden sonra velayet ve imamet makamına kimlerin atanacağını ilahi bir onayla ulul emrin Ali (a.s) olduğunu tathir ayeti ile onaylanmıştır.

Peygamberin bu eylemi, İbrahim(a.s)’mın rabbisinden kendisinden sonra davasını yürütecek bir evlat istemesi, Musanın (a.s) davasını yürütmek için Harun (a.s)’mı yardımcısı istemesi, Zekeriya (a.s) mın nubuvet mirasını sahiplenecek birini istemesi Hz: Muhammedinde (s.a.a) Ali ve evlatlarını istemesi vahyi bir öğretidir; bu nedenle kınanacak bir konum da değildir belki vahyin ta kendisidir.

Rahmet peygamberi kendisinden sonra velayet ve imamet makamına yapılacak atamayı yüzbine aşkın sahabenin huzurunda ilahi fermanı okuyarak Ali (a.s)’mın velayet ve imamete tayin edildiğini ilan etmiştir. Buna binaen Ali (a.s)’mın velayeti ve imameti hakkında şüphe edilecek veya tartışılacak bir konu olmadığı herkes tarafından bilinmektedir, bizler Allah Resulunun Ali (a.s)’mın hakkında söylemiş olduğuna kalben inanarak imameti usulu dinden kabul etmişizdir.

Resuli Ekremin dilinden Ali (a.s)’mın faziletlerini dinliyelim!

Resuli Ekrem Ali (a.s)’mın hakkında şöyle buyurmuştur. ‘Her kim Adem’e ve ilmine, Şis’e ve hilmine, İdris’e ve rafetine, Nuh’a ve davetine, İbrahim’e ve cömertliğine, Musa’ya ve selabetine,(Dinini ve dinin emirlerini korumak ve tatbik etmekteki ciddiyet ve sağlamlık) Davud’a ve hilafetine, İsa’ya ve İbadetine, Zekeriya,ya şahadetine, Yahya’ya ve ismetine bakmayı istiyorsa Ali’ye baksın. Çünkü Ali bir ayna gibi onları şahsında yasıtan aynadır.’

‘Her kim hilminden dolayı ibrahime, hikmetinden dolayı Nuh’a ve cemalından dolayı Yusuf’a bakmayı istiyorsa Ali bini Ebu Talibe baksın.’

‘Ey insanlar, kısa bir süre içinde ruhumu teslim eder aranızdan ayrılırım, mazeretiniz olmasın diye size bir daha hatırlatıyorum: ‘Aranızda iki halife bırakıyorum. Biri Rabbimin kitabı diğeri ise Ehl-i Beytimdir. Daha sonra Ali’nin elini tutarak şöyle buyurdu: ‘Ali Kur’anladır Kur’anda Ali’iledir, ikisi kevser havzuda bana gelinceye kadar birbirinden ayrılmıyacaklardır.’

Ey Mümin! Düşün kendin karar ver...

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle