Din ve Sanat

Pt, 20/02/2017 - 14:13

DİN VE SANAT 

İnsan, tarihi şekillendirmeye ve zamanı yönlendirmeye başlarken, elde etmiş olduğu bilgi ve beceriyi paylaşmak ve sonraki nesillere aktarmak için bir takım araç ve gereçlere gereksinim duymuş, bu doğrultuda yaratıcı gücünün bir ürünü olan keşif ve icatlarda bulunmuştur.

Doğal yaşamın yanında kültürel yaşam oluşmuştur. Kültürel yaşam yalnızca insana özgüdür. Sonraki süreçlerde doğal yaşam kültür öğelerin etkisinde kalmış  farklı form almıştır.

Tecrübe , bilgi ve duygularını anlatmak ve  kalıcı olmasını sağlamak için farklı araç ve yollar bulmuştur. Duygu ve sezgilerini ifade etmekte nişane ve sembol kullanmış düşünce ve anlayışını analatmak için isimler ve kavramlar geliştirmiştir. Daha sonra alfabenin icadı anlayışların kalıcı ve sürekli olmasına vesile olmuştur. Alfabe, düşüncelerin tarih içinde kaybolmamasını sağlamıs, nesillere intikal edilmesiyle insanın bilgisi ve becerisinin gelişmesine katkıda bulunmuştur. Dil ve yazının yanında resim, heykel, çalgı ve yapıtlar insanın duygu ve sezgilerini analtmak ve korumak fonksiyonunu görmüştür.

Tüm sanat ürünlerinin temel özellikleriden biri, o üründen etkilenen alıcı, ürün sahibi, ve kendi zamanı, ve ya önceki ve sonra ki asırlar da o üründen etkilenen tüm insanlarla özel bir bağ kurulmasıdır[I].

Kültür, Din, Sanat

Kültürü oluşturan elemantler nelerdir? İnsanın tecrübe ve deneyleri arayışları  hangi amaç ve ihtiyaclardan doğmuştur? 

Kültürü oluşturan elementleri dört başlık altında toplayabiliriz.

Bilim, felsefe, din ve sanat. Elbette bunlar birbirleriyle bağlantılı ve içiçe olsalarda ayrı ayrı incelenebilinir.

İnsanın doğada yaşaması ve maddi ve bedensel ihtiyaç ve isteklerinin karşılanması ve doğadan  korunmak için onunla uyum içinde olması gerekir. Bu ihtiyaç ve zorunluktan, doğayı ve insan bedenini ki, insanın doğal ve doğaya ait parçasıdır, tanıması gerekirdi. Bu tanıma ve bilgiye bilim denilir. Felsefe ise varlık, akıl ve marifetin niteliği üzerine oluşmuş. Varlık nedir; bilgi nasıl elde edilir; ve buna benzer sorularının izinde gelişmiştir. Toplumsal hayatının oluşu ve gerekliliği üzerinde geliştirilen bilimlerle bu alanda ahlak, siyaset  ve yasayı temel konular alan bilimler ve diğer insani bilimler yani sosyoloji, tarih v.b. felsefenin uzantıları olarak tanılır.

İnsanın metafizikle ilişki kurma ihtiyacı, ve bu maddi evernin haricinde, hakiki ve kalıcı gerçeği aramasında, varolanlarla değil var edenle, yaratılanlarla değil yaratanla iritbat kurmak isteyişinden din ve dinler doğmuştur, teoloji ve aslında teosofi( tanrısevgisi) olarak insan kültürünün önemli unsurlarından biri dindir.

Sanat , insanın kendi gerçeğini ararken bulduğudur. İnsan yalnızca doğal bir varlık değildir. Güzellik ve yücelik istekleriyle başlayan arayış ve çabanın sonucunda, noksan ve anlamsız hissettiği  yaşamı ve  niteliğini değiştirmek isteyen bir varlıktırda. sınırlı, bağlayıcı ve kapalı anlayışlardan çıkıp özgür, ve güzel bir yaşam ve insan tasvir eder. Sanat isteği ve sanatcı, olanı değil olması gerekeni düşünür/düşler. Tüm çabası ve yapıtları, içindeki ideal insanı, gösterebilmek ve bir manada can vermektir. Sanatcı tecrübe ve sezgisini ifade etmek için teknik ve üslüplar geliştirmiştir. Bu seviyeye ulaşmıs olan bu bilme Sanat bilimi denir.

Estetik

Güzeli ve güzel sanatın doğasını , sanat eserinin temel özelliklerini inceleyen felsefi daldır. Güzeli incelerken iki öğeden birini temel alarak değerlendirilebilinir. Sanat eserini, eser sahibini. Sanat eserinin özellikleri ne olması gerekir?  Uygun form ve uslup nelerdir? Sanat eserinin hangi kaide ve kurallara uymuş olması gerekir? Neden güzeldir? Soruları sorulur ve değerlendirilir. Daha çok realism ve klasism ekollarında  Estetiğe daha çok önem verilmiştir. Temel ve sanat eserin yararlanması gereken öğeleri ; akılcılık, uyum, açıklık, evrensellik, denge ve görkemliliktir. Realism farklı olarak sanat eserinde günlük yaşamın, halkın problemlerini konu eder. İkisindede sanat eserinin bir uslubun en yetkin formu ve uyumlu ifadesini bulmaktır ve akılın duyguya üstün olmasını ileri sürer.

Diğer tarafdan eserin yerine eser sahibi temel incelenen konu edilir, ve güzelliğin nasıl algılandığı  ve anlatıldığı sorulur. Eseri analiz etme yerine eserin ve âlemin onda uyandırdığı duyguları ve heycanları izler. Empresyonist ressamlar bu akımın öncüleri olmuş sonra diğer sanatlara tesir bırakmıştır.

Eflatun güzel eserin sanatçı tarafından güzel idesini taklit ederek oluşuna inanır. Sanatçının başta episteme (doğru bilgi) yi elde etmiş olması gerekir. Eğer duyu âleminden taklit ederse  değersiz sanat ve fen olarak ve eğer ideler âleminden taklit etmiş ve eserinde güzel idesinden yararlanmışsa gerçek sanat eseri olarak kabul eder.[II]

Manevi sanat bakışında bir hakk vardır ve cemal onun isimlerindendir. Bir mertebede sanat eserinin ona işaret edişi ve cemalı somutlaştırması ve daha üst mertebede yaratılış eyleminden taklit etme vardır. 

Edep ve Terbiye

Manevi sanat anlayışında, tekniği ve sanat yeteneğini öğrenmeden/öğretmeden önce nefsin terbiye edilme gerekliliği vardır. Sanat eserinin gayesi cemalı ve hakkı yansıtmaktır. İslam sanatı dinin hakikatının duyu âleminde teceli bulmasıdır[III]. Sanat öğrencisi başta içindeki olumsuz sıfatlarından arınması gerekir. Harmoniyi ilk başta kendi vucudunda oluşturması ahlakını hüsn ve iyilikle özdeşleştirmesi şarttır. Nefsani  ve şehvani boyutuna akılla hakim olması gerekir. Eflatun terbiyeyi en yüce nimet olarak bilir, ki en değerli insanlar ondan yararlanmışlardır. Bir çok sanat ustası aynı zamanda mürşid ve yol göstericidirler ve sanatla toplumun yaşamına,  sanat eserlerinde harmoniyle, uyumla, adaletin yansıtılmasını düşünürler ve erdemli hür olmayı, nefsin kibirden ve hevesten arınmasını edebiyatta işlenen konulardan etmişlerdir. Eğitim ve terbiyetle derin bakışı sanatla uğraşan ve ya ilgilenenlere verilebilinir[IV]. eserlerin teknik ve tüm dış yönlerinin önemi kadar, insanın iç dünyası ve algılama kabiliyeti de önemlidir.

İslam dininde doğru yolu bulanların arınmak isteyenlere has olduğu bildirir, O Kitap(Kuran); müttakilere(sakınanlara) yol göstericidir[V] Başka ayette ise hikmet ve kitapı öğrenemeden  nefsin tezkiye edilişini ön görür[VI]

Edep ve terbiye sonucu, İslam sanatı dinin manevi ve asıl olan bâtınii mesajını ezeli bir dille açıklar[VII]. Bu mesajı ve manayı almak ve algılamak muhatabın, okuyucunun veya dinleyicinin ahlak ve algılama kabiliyetine göre bir mertebeye varmış olması gerekir.

Aranan O,  Özlenen Ben

İnsanın yaratanı, araması islam dininde fıtri bir istek olarak tanılır. Bu isteğin hakk tarafından insanlara bir işaret olarak ve onların, zaman öncesi   andı   ve hakka ikrarını hatırlamak amacıyla verildiğine tefsir edilir. Bu isteğin sapmaması ve başkasını/yabancıyı hakk yerine ilah olarak seçmemesi için Rahman tarafından peygamberler gönderdiğine inanılır. Peygamber hakkın birliğini, isimlerini ve kulların onunla nasıl bağ kurcaklarını vahy yoluyla insana öğretir. Rahmanın insana sevgisi peygamberlerde tecelli bulur. Onlar insanı kurtarmak ve rahmanın rızvanına vardırmak için en büyük çile ve işkenceleri tahammül ederler peygamber/ler dinin hakk olduğuna en büyük şahitlerdir. İnsanın Rahmanla ilişki ve ona varma yoluna  islami kavram olarak  İbadet kulalanılmıştır.

Vahy yoluyla son peygambere gönderilmiş Kuran bir dünya görüşü, tarih, bilimsel bir kitap değildir. Belki hakikat görüşü sunmuştur. Varlıktan nesnel ve fiziki kurgu değil, ayetsel ve manadar hakiki portre sunar. İslam varlik görüşünde varlığın temel elementleri maddeden değillerdir. Belki varlığn arkhesi, özü kelimedir, ayette  Allahın  “ o l” kelimesiyle varlık oluşmuştur[VIII].

Varlığın devamı ve akışı, sürekli varlığın ve tüm yaratılanların Allah a yakarışları, dilemeleri/dilenmeleri ve Rahmanın sürekli bağışlaması ve yaratmasıyla sürer. Allah ın Gani ve masevanın fakir oluşu ayetle insana bir hakikat olrak bildirilmiştir[IX].

İnsanın özgür iradeye sahip olması onu diğer varlıklardan ayırır. Eğer hakkı arar öğrenir ve kendisini onunla uyarlar, peygamberin yönlendirmesiyle Allaha kulluğunu ibatele gerçekleçtirirse kurtulanlardan olur. Aksi taktirde gaflet, cehalet veya kurgularla hayatı bu geçeçi maddi dünyada sınırlı sanıp birtakım zanlar ve kurgularla batıl bir anlayışla yaşar ve ebedi mutlu hayattan mahrum kalır.

İslam dininde, varlık yüce ve hekim olan Allah tarafından hiçten yaratılmış ve varlık onunla mana kazanır. İnsan yüce Allah’la irtibatı ibadet ve zikirle olur.

Kimimiz ve nerden geldik nereye gidiyoruz? sorularına cevap arayan insan bu dünyada garip olduğunun farkına vardıktan sonra, insan hayatının manadar ve güzel olması gerektiği arzusu sanatın zeminelerini hazırlar.

İşit neyden nasıl hikaye eder Ayrılıklardan şikayet eder.

Her kim kendi aslından uzak kalırsa Tekrar vuslat zamanı arar[X]

Kendini unutan insan gölgelere aldanan kendi özünden bir işaret ve hatırlamayla iztirap ve yalnızlık hissine kapanır bir çölde olduğunu ve serapları ,insanın niteliğinin  kemik damar kan olmadığını ve bedenin öz için geçiçi bir ev, han olduğunu fark edince kimim ve ne yapmalıyımı temel incelenme ve arama sorusu yapar. Bu özleminden insanı okumak başta geldiğini anlar.        

 

                                             İlim ilim bilmektir    

                                             İlim kendini bilmektir

                                             Sen kendini bilmezsinn   

                                             Ya nice okumaktır[XI]  

Bu dünya ve mahtum yaşamdan hep şikayet eden Hayyam bunları der:

 

                                             Bir sır daha var, çözdüklerimizden başka! 

                                             Bir ışık daha var, ışıklardan başka. 

                                             Hiç bir yaptığınla yetinme, geç öteye: 

                                             Bir şey daha var bütün yapıtlardan başka.[XII] 

Dert ve iztirap hareket ve yönü belirtir. Mevlana Meryemi bedene benzetir ve doğuş derdi olmayınca İsa (ruh) doğmaz[XIII]. Tenden dünyevi hazlardan ve fani lezzetlerden bıkıp darılma özün doğuşuna gereken ilk şarttır.

Eve dönüş arzusu hayal ve yaratma yoludur. Hayal uydurmak anlamına değil, sınırlı maddi kabiliyetin aşılması ve özün onu çağıran sesini karanlık ve gürültülü dünyada duymaktır. Yaratmak ise olanın taklit ve terkibi değil özü ve anavatanı tersim etmektedir.

Minaytür resimler rüyayı tasvir etme özelliğiyle tanılır. Bu resimlerde gölge yoktur (gölge maddi dünyaya hastır). ve dünyadaki  karışıklık savaş/ şehvetin yerini  harmoni güzellik ve sevgi almıştır.

Bu dünyayı vatan edenler dünyevi geçiçi emellere aldanmışlardır. Bu yüzden sanatçı onlara özü hatırlatır. Odise efsanesinde onun gemisi nilüfer adasına varınca gemidekilerine burdaki bitkilerden yemeyin emrini verdi. Onlar dinlemeyip yediler. Böylece Yunanistanı ve görevlerini yapıp dönmeleri gerektiğini unuttular. Nilüfer adası bu dünya ve Yunan hakiki vatan olarak simgelenmiştir. Odise onların elleri ve ayaklarını bağlayarak gemiye bindirir. Mevlana ise tekrar gemiye binmeleri için onlara marifet verilmesine ve hatırlatmak gerektiğine inanir :         

          

                                           Biz yükseklerdeniz, yükseklere doğru yürürüz

                                           Deryalardan geldik, deryalara doğru yürürüz

                                           Biz oralı , buralı hiçbir yerli değiliz

                                           Yerli değiliz ama yersiz de yürürüz

                                           ...

                                           Nuh’un gemisiyiz Ruh tufanında biz                  

                                           Elsiz, ayaksızız ama yinede yürürüz

                                           Uyan, yoldaşlarını ve yurdunu bir yad et

                                           Ve bil ki biz her nefeste yürürüz[XIV]

 

Din ve Sanat ilişkisi

İnsanın olanın, görünenin ötesine gitme isteyişi ve arzusu din ve sanat  tarafından cevaplanıyor. Dinin temel ve esası yüce, hekim, ve cemil olan Allah ı tanımaktır.

Varlığın alçak, manasız, boş olmadığı, düzen üzeri varedilmiş ilahi gaye doğrultusunda yaratıldığını öğretir. Sanat eserleri incelendiğinde ve sanat sahiplerinin düşüncelerini mutala ettiğimizde amacın ideal insanı aramak ve tanıtmak olduğunu genel olarak söylelinebilinir. Erdemli özgür insan ve yaşam anlayışını tasvir eder. İnsanın diğer varlıklardan farklı olarak  manasız ve marifetsiz bir yaşam sürdüremediğini ispatlar.

En azından olana razı olmama ve yetinmeme, sanatsal bakış ve eserlerin önemli özelliklerindendir.

Din ve sanat paralel olarak varlığı ve insanı anlamlı kılmak, güzelleştirmek ve yüceltmek  fonksuyonunu almışlardır.

Din sanatı sınırlıyor mu? Dini anlayışta sanatın dinin ilkelerine ve bâtınına aykırı bir mesaj ve ya form alamaz. Özgürlük insanı hayra ve kemala yönlendirmesiyle değerler mecmuasında sayılır[XV]. Dinin insan için bir yol çizip Allah a kul olmayı insana görev olarak belirtmesi ve ahlaki desturlarına, helal harama uygun yaşamasını ön görmüştür dolaysıyla sanata bazı ölçüler ve sınırlar belirtmiştir.

Sanat dini ilham kaynağı alarak yaratılış gayesi izinde eserler ve fezalar yaratır. Sanat eserini yalnızca estetiğe yetinmeyip hakkı ufuk olarak göstermesi istenilir.

Din ve sanatın düğümlendikleri yer sembollerdir. Sanatsal bakış ayetler ve kıssaları en iyi anlamak niteliğindedir. Nitekim sanat hakikata açılan penceredir. tevil ve teşbih sanatın iki anahtarı olarak dinin mubhem noktalarını açıklamada yardımcı olur. Ayrıca dini zahiri bir formda sunulmasının önünü tutar ve zahirden bâtına gitme yolunu açar.  Bu tevil ve sembolism dilini bilmek ve anlamakla mümkündür.

Dini sanat eserlerine bakış

İlahi varlık analyışı ve insani kamil kavramı ekseninde farklı materyal ve usluplarla  yaratılan sanat eserlerine dini sanat eserleri söylenir.

Mimaride hatta, edebiyatta. varlıktaki düzen, cemal ve hakka teslimiyett tecelli bulur. Sevgiyi özgürlüğü insanın hayatına yansıtır ve ya ufuk olarak gösterir.

Dini zahiriyle sınırlı bilen, hükümler ve kaidelerle hayatı ruhsuzlaştıran, toplumu belli bir ideoloji ve analyışa hizmet ettirmek için dinden zincir yapan siyasi ve dünyevi din anlayışlı liderler ve öncülere karşı insanın özgürlüğünü savunur. Ayrıca sırf eğlence, hoş geçirme problemlere, dertlere derman aramadan unutmayı öneren, sanat anlayışı ve sanatçıya karşı  erdemlilik ve insani risaleti hatırlatır.

İnsanın özgürlüğünü elinden alıp asimile eden determenist ve taklitci zihniyete ve hayatı yalnızca zevkten ibaret bilip, hiç bir ilahi sınırı tanımayan materyalist zihinyetine karşı ,Allah insan ilişkisinin ve her dem yeni doğmayı yaşamın yeşerişini sevgiyle olduğunu açıklar. Aşk hakkla olan mesafeyi ve hicapları ortadan kaldırır. Bu sınırların ve mesafelerin kalkmasından şevke gelen sanatcı  tecrübesini bizimle paylaşır.

Sevgiyle yaratanla ilişki kurma müslüman sanatçılarının eserlerindeki vurgulanan ve önerilen yoldur.

Dini sanat anlayışında sanat eseri yaratma ibadet olarak görünür. Hattat ayetleri yazmanın yanında bu işi mukaddes olarak görür, çünkü  yaratmayla ve varlığa güzelik katmayla hakka yakınlaştığına inanır. Musikide saz kutsal görürünür, çalgıyla nefsin tezkiye edilişine inanılır.

İslami sanat eserleriyle karşılaştığımızda, şaheser mimari eserler alanında bulunarak ister Agrada  ister Kahirede bir cami, ve ya güzel hatla yazılı ayet, şiir, çalgı olsun. kutsallığın ve cemalin tadını sezer, mukaddes fezayı hiss ederiz.

Müslüman Sanatkarların, şairlerin, ariflerin, bize bıraktıkları onlarca eser ve servete sahip çıkmalı. Güzelliğin gözlerde olması, gönülde muhabbetin beslenmesi, insanın yaratan ve yaratılanlarla sevgi bağı taşıması bu eserlerin ve sanaatkarların ana mesajıdır .

Bunun yanısıra var olan eserleri mutalaa ederek ve algılayarak, sevgi ve erdem ilkelerini hayata yansıtarak, karanlıktan nura çokluktan birliğe, hicrandan vuslata giden yolun yolcusu olunur.                  

Salih Avci

                                                               


[I]TOLSTOY, Leo, Sanat nedir, Emir Kebir yayınevi , 2003

[II] Bkz.,EFLATUN, Sufist ve Cumhuri diyalektikleri

[III]Bkz.,S.H.NASR, Manevi Sanat

[IV]Bkz.,M.T.CAFERİ, İslamda sanat ve güzellik

[V]Bakara /2

[VI]Cuma /2

[VII]Bkz.,S.H.NASR, Manevi sanat

[VIII]Yasin

[IX]Fatir /15

[X]MEVLANA, Mesnevi 1.defter

[XI]EMRE Yunus,Alevi-Bektaşi şiirler antolojisi,c1

[XII]HAYYAM, Ömer , Rubailer

[XIII]MEVLANA,Fihi maFİh

[XIV]MEVLANA, Gazeliyat’i Şems

[XV]Bkz.,M.T.CAFERİ, İslamda Sanat ve güzellik



Yeni yorum ekle