Sömürenler - Sömürülenler

Pt, 30/01/2017 - 21:19

Tarihin en acı hatıralarından olan sömürgecilik günümüzde de devam etmektedir. Sömürgeci devletlerin ve milletlerin, bulundukları tarihin şartlarına göre şekillenerek kurmuş oldukları sömürü ağına, fikri ve ilmi yönden gelişmemiş insanları ve ...

Sömürenler - Sömürülenler

Tarihin en acı hatıralarından olan sömürgecilik günümüzde de devam etmektedir. Sömürgeci devletlerin ve milletlerin, bulundukları tarihin şartlarına göre şekillenerek kurmuş oldukları sömürü ağına, fikri ve ilmi yönden gelişmemiş insanları ve milletleri düşürerek, bunları bir gün köle adı altında, bir gün çiftçi adı altında, bugün de memur ve işçi adı altında sömürmekteler. Perde arkasında, fikri ve ilmi yönden gelişmemiş zayıf insanları ve milletleri sömürmek için hazırlamış oldukları planlarına güzel görünümlü ve cazip elbiseler giydirerek, adına da demokrasi ve özgürlük diyerek sömürmekteler.

Bazen de, feodal düzendeki sömürgeci derebeylerinin çiftliklerinde, sermayadar fabrikatörlerin işyerlerinde, maden işletmecilerinin maden ocaklarında, tağuti sistemlerin dönen çarkının dişlileri arasında yavaş yavaş can vermeye mecbur bırakılmış insanlar görülmekte. Yaşanan bu gerçek, demokrasi, özgürlük ve hürriyet adı altında yansıtılmakta. Feodal kesimin menfaatlerini korumak için kurulmuş olan işçi sendikaları ise, dönen sömürü çarkının dişlisi vazifesini görmekte.

Mustaz af, ilmi, fikri ve siyasi yönden zayıftır. Mustaz af, sömürgeci müstekbirin ekonomik politikasından, onun sömürgeci olduğundan ve onun siyasetinde hiç bir şey anlamaz. Mustaz afa, siyasi, ekonomik, toplumsal bilinçlenme, gelişme ve ilerleme yollarının kapıları kapalıdır. Mustaz af milletlerin ve devletlerin kaderleri, müstekbir ve siyonist sömürgeciler tarafından kapalı kapılar arkasında hazırlanıyor. Mustaz aflar bilmeden ve istemeden, onların hazırladıkları kader çizgisi üzerinde köle hayatını devam ettirmekteler.

Sömürgeci zihniyetin sahipleri, mazlum ve mustaz af milletlerin devamlı, cehalet içinde, bilinçsiz, siyasetten yoksun ve sömürülmeye elverişli ve ekonomik yönünden bağımlı olmasını ister. Güç sahipleri, hiç bir surette, mustaz afın ilim, marifet ve kültürel yönlerde gelişmesini istemez; onların devamlı kedisine bağımlı kalmasını ister. Bu nedenle mustaz aflar, gerekli mücadele özgürlüğüne sahip değillerdir. Sömürülmekte olan ülkelerdeki eğtim kurumları ve dönen sermaye çarkı, yine müstekbirin planına göre işlemekte.

Sömürülmekte olan ülkelerin iç ve dış siyasetleri, ticari ve iktisadi gelişmesi, müstekbirler tarafından belirlenir. Her ne kadar biz, bağımsız ve hür irademizle yaşayan, demokrasi ile idare edilen laik bir ülkeyiz, deseler de; dünya buna şahittir ki, büyük şeytan Amerika’nın emrinde çalışan köledirler. Bu konunun detaylarına girmek istemiyorum; zira, bunun bilinmeyen ve duyulmayan bir yönü kalmamıştır. Asıl üzerinde durulması gerekli olan husus, siyonist müstekbirler bu sömürü ağını nasıl kurabildiler? Önemli olan bunu keşfetmektir.

Şu bir gerçektir ki; insanlar ve devletler insani değerlerini, şahsiyetini, gururlarını ve kimliklerini kaybetmedikçe, sömürülmez ve köleleştirilemezler. Ne zaman,  yüce insani  değerlerini bit pazarında satılacak kadar ucuz görürse, o zaman köleleşir ve kullanmasını bilenler de onları satın alır ve kendi  hedefleri doğrultusunda kullanırlar. Siyasi ve fikri yönde zayıf gördükleri bu ülke ve milletleri sömürmek için, onları, özgürlük ve demokrasi adı altında, rahat ve sürekli sömürebilmeleri için önce, cinayet ve seks filmleriyle uyutur ve oyalarlar. Ve sömürü ağının diğer bir ucunda ise; kumar, içki ve zinahaneler açarak, özellikle gençleri buralarda oyalayarak, düşünmekten ve akletmekten uzak tutarlar. Milliyetçilik ve mezhepçilik taasubu ile, fikren zayıf insanlar arasında kavga ve savaş meydana getirerek, onlar üzerinde hakimiyet sağlarlar. Hakimiyet sağladıkları devlet ve milletleri, ekonomik ve iktisadi yönden kendilerine bağımlı kılarlar. Şöyle bir soru akla gelebilir: Acaba, bunlar çok zeki ve akıllılar mı? Hayır!..Hayır!... Bunlar ne akıllı, ne de zekiler; belki, güdülmeye hazır koyun sürürlerini gütmekteler. İlmen, fikren ve siyaseten gelişmiş muvahhid mümin insanların ve devletlerin karşısında ezilmekteler. Ancak koyun sürüsü gibi güdülenlerle ayakta durmaktalar. İlmen, fikren ve siyaseten gelişmiş olan mütefekkir ve yazarların kalemlerini, hatip ve siyaset-medar ilim adamlarının sesini, ancak güttükleri köle ruhlu devlet güçleriyle ve satılmış, müftü, vaiz, imam-hatip ve yazar-bozarlarla etkisiz hale getirmek isterler. Bu şekilde başaramadıklarında zora başvurarak, gizli örgütleriyle terör eylemlerine başvururlar ve mazlum halkları sindirmeye çalışırlar. Veya işkence, hapis ve sürgüne tabi tutarak etkisiz hale getirmek isterler. Veya büyük vaadlerde bulunarak, para ve makamla satın almaya çalışırlar. Sözüm ona nice yiğitlerin, para ve makamla kölelik zincirine razı olduklarına asrımız tanıklık etmektedir.

Mustazaf kimdir?

Fert ve toplum, sömürülmeye karşı bir çözüm olduğu halde, sömürücüye karşı direnmemişse, ben mustaz afım, demesi mazeret olarak kabul edilmez. Bir devletin, bir milletin ve bir insanın dahi, kendisini zayıf düşürmeye ve sömürülecek konuma getirmesine hakkı yoktur. İnsanın, sömürüye ve sömürülmeye karşı tüm imkanlarıyla  mücadele etmesi, bizatihi  insani bir görevdir. Sömürgeci ne kadar zalim ise, kendisini ilmen, fikren, siyaseten zayıf bırakıp sömürülmeye elverişli hale getirenler de o kadar zalimdirler.

İslam dini, insana bağımsız ve özgürce yaşamanın listesini şöyle sunar:

Oku seni yaratan rabbin adıyla.

Oku, seni seninle tanıştıran ve ilk oluşumunu sana gösteren Rabbin adı ile..

Oku, sana bilmediğini öğreten Rabbin adıyla.

Oku, sana kalemle yazmayı öğreten Rabbin adıyla.

Oku, seni en üstün sıfatlarla yaratan kerem sahibi Rabbin adıyla.

Evet!..Oku, seni köleleştirecek ve sömürülmeye müsait hale getirecek cehaletten kurtul! Sömürgeci feodal kesimin sömürü ağına seni düşürecek kapıları kapat, ilim, marifet ve hikmet medresesinde kendini yetiştir ki; ilmen, siyaseten ve fikren güçlü bir iktidara sahip olasın ve sömürülemeyesin. Müslümanlar öylesine güclü olmalılar ki, düşmanlar  kendisini onlar karşısında güçsüz görsünler.

"Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihad için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın, onunla Allah ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah ın bildiği(düşman) kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız. (Enfal suresi, ayet 60) Ayetin öğretisi şudur: Müstekbirlere karşı kendimizi savunabilecek ilmi, fikri, siyasi ve iktisadi yönden güçlü olmamızın çağırısını yapmaktadır. Bir millet ve bir devlet, bugün gelişen dünya siyasetlerinin fevkinde bir siyaset üretemiyorsa, var olan siyasetlerin potasında erir ve sömürülür. İslam toplumu, ahlaki değerleri sahiplenerek ilmi, iktisadi ve siyasi konularda günün şartlarına göre kedini hazırlamalıdır, yoksa bu kölelik ipinden kurtulamaz.

Mustaz af kimdir sorusuna gelince; şu bir hakikattir ki, fertler ve devletler fikri, siyasi, ilmi ve iktisadi yönden zayıf olmazsa, müstekbirin sömürü ağına düşmez ve bir lokma gibi sömürgecinin midesine inmez. Tarihle günümüz arasında bir bağlantı kuracak olursak; o gün de bugün de zalim ve sömürgeci gücleri ayakta tutanlar, mazlum görünen zalimlerdir. Zalimin zulmüne rıza gösterenler ve onların yanında izzet arayanlar, mustaz af sayılmazlar.

Aşura günü İmam Hüseyin (A.S), Yezid’in ordusuna hitaben şöyle der: Elinize verdiğimiz kılıçlar, zulme, fesada ve sömürgeci saltanat-perestlere karşı durmanız ve mazlum halka yardım etmeniz içindi. Ama siz, kılıçları bize  ve İslam dinine hizmet etmek isteyen mazlumlara kullanmaktasınız. Biz sizler için, cehaletten, zulüm ve sömürülmekten kurtulasınız diye, bağımsızlık ve hürriyetin meş’alesi olan iman nurunu yaktık, siz ise, zalimlerle birlikte bu nuru söndürmek istiyorsunuz. İmam’ın bu tarihi sözünden de anlaşılacağı gibi, günümüzün yezitlerine hizmet eden ve sömürülen insanlar, Hüseyni mektebin mensuplarına karşı aynı cinayeti işlemekteler. Bu bakımdan mustaz aflar üç kısma ayrılırlar.

Zalim ve müstekbirlerin yanında olmayı kendine şeref bilen bilinçli ve sorumsuz mustaz aflar. Bunlar, müstekbire hizmeti şeref bilen köle ruhlu ve şahsiyetlerini satmış insanlardır. Bunların dini inançları, kültürleri ve tüm ahlaki değerleri ellerinden alındığı halde, kedilerini özgür ve hür yaşadıklarını sanırlar. Ama şu acı bir gerçektir ki; sömürülmekte olan İslam ülkeleri ve diğer zayıf bırakılmış ülkelerin, siyasi, içtimai, iktisadi ve askeri plan ve stratejik siyasetleri,maalesef, sömürgeci müstekbirler tarafından hazırlanmaktadır. Köleleşmiş İslam ümmeti, mü’min ve muvahhid kardeşlerini bırakıp zalimleri dost edindiklerinden dolayı, yeryüzünün en değersiz varlığı haline gelmişlerdir. Bunların halini Kur an-ı Kerim şöyle açıklar: "Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ediyorlarsa, babalarınızı ve kardeşlerinizi (bile) veli edinmeyiniz. Sizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin kendileridir. (Tevbe suresi ayet 23)

Ayet iki önemli noktaya işaret etmekte; birincisi, küfrü imana tercih ediyorlarsa, velev ki babalarınız ve kardeşleriniz de olsa, onları başınıza idareci, yönetici ve veli olarak tayin etmeyin. İkincisi; şayet tayin ederseniz, zalimlerden olursunuz, ikazı yapılmakta. Öyle ise, müslümanları bırakıp İslam’ın ve İslam peygamberinin ve insalığın düşmanı olan sömürgeci müstekbir devletlerle dostluk kuranlar ve bunların hatırına muvahhid müslümanları hakir görenler zalimlerdir. Bu grup mustaz aflar, affedilmeyen mustaz aflardır.

İkinci guruptaki mustaz aflar, bilinçsiz ve özgür olmayan, sorumsuz  zayıflardır. Bunlar hakkında Allah şöyle buyurur. "Allah a ve Resulü için (insanlara) öğüt verdikleri takdirde, zayıflara, hastalara ve (şavaşta) harcayacak bir şey bulamayanlara günah yoktur. Zira iyilik edenlerin aleyhine bir yol (sorumluluk) yoktur. Allah çok bağışlayan ve çok esirgeyendir. "(Tevbe suresi ayet 91)

Üçünçü grup mustaz aflar; bunlar bilinçli ve sorumluluğunun bilinci içinde olan mustaz aflardır. İnsanların en hayırlısı  ve değerce en üstün kesim bunlardır. Bunlar zulme, adaletsizliğe ve sömürgecilere karşı mücadele veren yiğitlerdirler. Bunlar ilmen, fikren ve siyaseten zayıf değildirler. Belki iktisadi ve maddi yönden zayıf olduklarından mustaz aflık gömleğini giymişlerdir. Bunlar, müstekbirlerin gözünde bir çıban ve kalplerini kanatan bir yaradır. Çünkü  onlar, sömürgeci müstekbirlerin sömürülerine karşı çıkan, mazlumun yanında zalime karşı  direnenlerdirler. Her ne kadar direnişçi hareketlerinden dolayı, zulüm, işkence, hapis, idam ve sürgün edilseler de, Huseyni kıyamın meşalesini söndürmezler. Her tarihte olduğu gibi, günümüzde de yiğit ve yürekli insanların zulme ve zalimlere karşı Ashab-ı Kehf’in yiğit gençleri gibi,  zalimlere karşı imanını izhar eden vardır.

Hiç bir suretle kişi mustaz aflığını bahane ederek, mücadelenin dışında kalamaz ve toplumda üzerine düşen görevden de kaçamaz. Yaşadığı asrın gereksinimlerine göre kendisini  bilinclendirecek ve mucadele tarzını sömürüldüğü kapılardan başlatarak,bu kapıları  bir bir sömürgecinin yüzüne kapatacak.

Genel olarak müstekbirler, sömürmek istedikleri  devlet ve milletleri cahil bırakarak sömürmek isterler ve böyle de yapmaktalar. Öyle ise mücadele tarzı, düşmanın sızmak istediği cehalet kapısını kapatmaktır. İmam Cafer (a s) şöyle buyurur. "Bizler mustaz afız" Evet! tüm hakları ellerinden alınmış ve münzevi bırakılmış olmalarına rağmen zamanlarının mücadele usulüne göre zalim ve saltanat-perest padişahlar karşısında, ilmi dirayetleriyle karşı koyarak binlerce ilim adamı yetiştirmişlerdir. Zulme karşı direnip mücadele verdiklerinin şahidi, şehadetleridir.

Her dönemin bir  sömürü metodu olduğu gibi, mücadele metodu da vardır. Günümüz sömürgeciliği ilmi, siyasi, fikri ve kültürel sömürü şeklidir. Zira, bir toplum bunlardan mahrum edilmedikçe, müstekbirin ağına düşmez. Üçüncü dünya ülkeleri diye adlandırdıkları ülkeler, cahil bırakıldıklarından dolayı sömürülmekteler. Ama yiğit mustaz aflar, yüksek teknolojinin mayası olan atom santralını kurmakla, müstekbirlerin kalbine kan damlattığı gibi, kölelerinin de uykusunu kaçırmışlardır. İslam’ın insana kazandırdığı izzete, dünya insanı tanıklık etmektedir.

Mustazafların haklarının savunulması:

İnsanlığa hayat veren ilahi mektep olan  Kur an mektebi, bizim mektebimizdir. Bu mektep, müstekbirliğe  karşı mustaz aflardan yana olan bir mekteptir. Bunun için mektebimiz, mücadele alanı olan müstekbirliğin ve mustaz aflığın yok edilmesi; yerine eşitliğin, adaletin ve barışın hakim kılınmasını ister. İnsan insandır. Müstekbirlik ve mustaz aflık insan vucudundan bir parça değildir: Ne onun  fiziki bedenindendir, ne de onun iç dünyasının bir parçasıdır. Müstekbirlik ve mustaz aflık, insan ahlakının bozukluğundandır; zati değildir, değiştirilmesi ve düzetilmesi mümkündür. Yanlış ve zalim yönetimlerin insanlar arasına koymuş oldukları farktır. Böyle düzenlerde müstekbir güç, para ve hile ile zayıf insanları mustaz aflık ağına düşürür. Kur an-ı Kerim bu konuyu şöyle anlatır:

"Gerçek şu ki, Firavun yeryüzünde büyüklenmiş ve oranın halkını bir takım fırkalara ayırıp bölmüştü. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyodu. Çünkü o bozgunculardandı. "(Kasa suresi, ayet 4)

Ayet bize şunu haber veriyor: Bu fırka, anadan doğma mustaz af değillerdir. Belki onların fırkalara ayrılışı, cahil ve bilgisiz kalışları, onları Firavun’un sömürü ağına düşürmüştür. Dün Mısır’da Firavun’un uyguladığı sömürü sistemi, bugün , Irak’ta, Afganistan’da, Filistin’de ve diğer İslam ülkelerinde, Amerika ve müttefikleri tarafından  aynen yapılmaktadır. Dünün güçlü ve medeni olan ülkeleri, tefrika ve cehalet yüzünden, mustaz aflık ağına düşmüşler. Dün İslam’ın verdiği izzet ve şerefle yaşarlarken, şimdi ırki ve mezhebi taasuplar yüzünden, düştükleri tefrika ateşi içinde, köle olarak yaşamaktalar.

 Bu acı kölelik devam mı edecek? Hayır, hayır, artık bu kölelik sona erecek. Müstekbirlerin sömürü ağlarını ilim, marifet, hikmet ve düşünerek bilincli bir şekilde bir bir çözerek, Allahın verdiği vadi gerçekleşmiş olacak.

"Biz ise, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunmak, onları önderler yapmak ve onları (mukaddes topraklara) varis kılmak istiyoruz. "(Kasas suresi, ayet 5)

Ayet, sadece Ben-i İsrail oğullarına ait olan bir hadiseyi anlatmakla yetinmemektedir. Belki; genel bir kanundur, tüm asırlarda yaşayan milletlere ve topluluklara. "Biz mustaz afları yeryüzünün varisleri ve öncüleri kılmak istiyoruz". Bu beşaret; hakkın batıla, imanın küfre galip geleceği günün müjdesidir. Musa (a.s) ‘ın Firavun’a galip geldiği günün, Resul-i Ekrem’in dünyayı sömüren müstekbirlere galip geldiği günün müjdesi olduğu gibi, son din olan İslam şeriatının cihana hakim olacağının müjdesini de vermektedir. Bu ayet, yeryüzünde adil bir hükümetin kurulacağının müjdesini veren ayetlerden biridir.

Bu ayetin verdiği müjdenin tahakkuku, Mustaz afların, "fikren", "kültüren", "ahlaken", "siyaseten" ve "iktisaden" sömürüldüğünü anladığı zaman mümkün olabilir. Ancak bu uyanış, boynundaki kölelik zincirine son verebilir. Bu müjde, köleliği özgürlük, zilleti şeref bilen, izzeti müstekbirlerle beraber olmakta görenler için değildir. Bu müjde, müstekbirler tarafından sömürüldüğünün farkında olan ve müstekbirlere karşı kıyam eden yiğitler içindir. Tarihteki tüm hareketlerin ve kıyamların destanlarını yazan yiğitler, gelecek nesilleri uyarmak için, mezar taşlarına kırmızı kalemle ‘’şehid’’ yazdırmışlardır. Bu nedenledir ki; müstekbirler, gözlerine bir diken gibi batan, ilmen, fikren, ahlaken, iktisaden ve siyaseten gelişmekte olan mustaz afları yok etmek için, işbirlikçileriyle birlikte harekete geçmişlerdir.

Mustazaf insanlara, baskı ve zulmün her çeşidini layık gören müstekbirler, onları bilinçsizlik ve cehalet zinciriyle esir tutmuşlar. Sömürülen bu insanlara kurtuluş reçetesi sunan ve insanlığa rahmet peygamberi olarak gönderilen son peygamber Hz. Muhammed (s..a.v), kölelik zincirini kırarak insanlığa adaleti, eşitliği ve özgür düşünme hürriyetini sunmuştur. "(Resülüm!) biz seni  ancak alemlere rahmet olarak gönderdik" (Enbiya ayet 107.)

Tarih boyunca gerçekleşmiş olan kıyamlar bu mektepten ilham alarak meydana gelmiştir. Kur an ve Ehl-i Beyt mektebi, özgürlük mesajını taşıyan  vahyin mektebidir. Bu mektep, ilim, marifet ve hikmet mektebidir. Bu nedenle, oluşacak olan kıyam ve direniş hareketlerini, mektebin temel esası olan ilim, marifet ve hikmet üzerine oluşturur; asla kargaşaya ve çılgınca hareketlere müsade etmez. Bu mektep, kendi ilkelerine göre yetiştirdiği temiz, güvenilir, şahsiyetli ve emin insanlarla kıyam hareketlerini oluşturur. Zira, bu mektebin öncüsü olan Hz.Muhammed (s.a.a.v), alemlere rahmet olarak gönderilen peygamberlerin önderidir. Ve getirdiği İlahi mesaj olan Kur an-ı Kerim, kölelik zincirinin insanların boynunda açmış olduğu yaraları saran ve onlara hür yaşamayı öğreten sonsuz bir kaynaktır. "Dinde zorlama yoktur. Artık iyiliklerle kötülükler  açıklanmıştır. O halde kim tağutu reddeder Allaha inanırsa, kopması mümkün olmayan bir ipe sarılmıştır. Allah işitir ve bilir. Allah, inananların velisi, (sahibidir) onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkar edenlere gelince, onların dostları da tağuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürür. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.’’ (Bakara suresi ayet,256-257).

Evet !...Yolların ayrılış noktasını beyan eden bu ayet-i Celileler, insanların önüne iki seçenek koyuyor: İmanla, sömürgeci müstekbirlerin kölelik zincirlerini bir bir kırarak bağımsızlık ve özgürlük ipi olan Kur an-ı Kerim’e sarılır ve Bilal’ler gibi tarihe bağımsızlık ve özgürlük destanını yazarlar. Veya tağutlara, müstekbirlere ve sömürgeci zalim güçlere hizmeti vazife bilerek, cehalet karanlıkları içinde köleliğe devam ederler. Sömürgeci tağutlar, zincirlere bağlı kölelerinin hizmette kusur etmemeleri için, onların ağzına biraz bal sürerler, ama yedirmezler; gösterirler ama vermezler; arkalarından koştururlar ama yakalanmazlar; ellerine bir şeker verirler ama sırtlarına binerler; yüzlerine güler, sırtlarını okşarlar ama işleri bitince tekmeyi vurur, çöplüğe atarlar, güçlerinden istifade ederler ve sömürgeciliklerini böylece garanti ederler. Ne acıdır ki, bu köleliği iftiharla yapanlar, halkı müslüman olan ülkelerin başında bulunan idarecilerle, sarıklı cübbeli, din adına ortaya çıkarılmış din adamlarıdır. Yürekler acısı bu dramatik hayattan kurtuluşun yol güzergahının haritasını çizen yukardaki ayet-i celilenin ışığında mutaalada bulunduğumuz zaman, Kur an’ın  bu ayetlerinin  konumuz üzerinde durduğunu görürüz. Ayetler üzerinde biraz daha ciddi durursak, şu neticeyi elde etmiş oluruz: Allahın gönderdiği ilahi elçilerle birlikte sunulan mesajın hareket noktasını bilinçlendirmeden başlattığını çok açık bir şekilde görebiliriz. Onlar her zamanın ve her asrın yaşayan insanının durumlarına ve şartlarına göre aydınlanmalarına ve bilinçlenmelerine engel olacak her şeyi  ortadan kaldırma mücadelesini vermişlerdir. İster bu engeller tağutlar olsun, isterse putpersestler; ister sınıf ayrımcılığı olsun, isterse miliyetçilik,  fark etmez; ilme ve terakkiye engel olan herşeyle, mucadele  etme mesajını sunmuşlardır. Bu; iç açıcı bir seher yeli, kalplere huzur veren ilahi rahmettir. Bu; iç açıcı ve kurtarıcı seher yelinden faydalanmakta her insanın hakkı vardır. Fakat bu rahmetten istifade etmek, insanın kendi  isteğine bağlıdır. İsterse faydalanır ve özgür yaşamın zevikini tadar. Aksi halde kölelik devam eder.

Sömürülmekte olan milletlerin her zaman, cehalet içinde ilim ve marifetten yoksun, siyasi ve iktisadi yönden zayıf olmaları, sömürgeci müstekbirlerin sömürüsünün devam etmesini sağlar. Bağımlı olduklarında mücadele özgürlüğüne sahip değillerdir. Tarihin acısını günümüzde de yaşayan insanların, kendilerinden sonraki nesillere bu acı mirası bırakmamaları için birlik ve beraberliklerini bozacak ve güçsüz bırakacak tefrika ateşini söndürerek; ilmi, siyasi ve iktisadi yönde büyük başarılar elde etmelidirler. Aksi halde, bugünkü dönen sömürü çarkının dişlileri arasında yavaş yavaş can vererek tarihe acı bir hatıra bırakırlar.

Konuyu, Asr Suresi’nin sunduğu, hüsrandan kurtuluş reçetesiyle neticelendirmek istiyorum: "Asra yemin ederim ki, insan gerçekten hüsrandadır. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. "(Asır suresi)

 

Muhammed Avci



Yeni yorum ekle