DİNİ DÜNYA GÖRÜŞÜNDE TARİH

Ct, 28/01/2017 - 19:29

İnsan oğlunun yaşamı iki yönden oluşmaktadır; bir yönü geçmişi oluşturur diğer yönü ise geleceği. Hayatın geçmiş kısmı tecrübeler ve hadiseler ile doludur. Kimi zaman bu hadiseler bir çok kez birbirine benzemiştir.

DİNİ DÜNYA GÖRÜŞÜNDE TARİH

GİRİŞ

İnsan oğlunun yaşamı iki yönden oluşmaktadır; bir yönü geçmişi oluşturur diğer yönü ise geleceği. Hayatın geçmiş kısmı tecrübeler ve hadiseler ile doludur. Kimi zaman bu hadiseler bir çok kez birbirine benzemiştir.türlü akideler ve kültürler meydana gelmiş dogru ya da yanlış bilinçli, bilinçsiz taklitlere sebeb olmuştur. Zaman içerisinde önemli vakıalar yazılı yazısız bir sonraki nesillere miras kalmıştır. Bu mirası açığa çıkarma payı ise tarih ilmine aittir ki, kendi payına düşen kısmı geçmişe doğru bir zaman yolculuğu ile  incelemiş büyük bir kısmını açığa çıkarmıştır.Bu makalemizde dini dünya görüşünde dinin geçmiş neslin bırakmış olduğu mirasa ne derece önem verdiği konusunu ele alarak tarih ilmine bir başka acıda açıklık getirmek istemekteyiz.

Tarihin tanımı

Tarih; geçmişte yaşayan insan topluluklarının birbiriyle olan ilişkilerini, meydana getirdikleri olayları yer zaman göstererek neden-sonuç ilişkileri içerisinde yazılı ve yazısız kaynaklardan yararlanarak inceleyen bir bilim dalıdır. Bir diğer tanımla,tarih geçmiş toplumların kültür ve medeniyetlerini, sosyoekonomik durumlarını, birbiriyle olan ilikşilerini, savaş’ların ve barış’ların sebeb sonuç ilişkisi içinde, yer ve zaman gösterek, belgelere daynarak, objektif olarak inceleyen bilim dalıdır. Tarihsel olaylar geçmişte yaşanmıştır. Tarihsel olayların benzeri olabilir. Fakat tekrarı yoktur. Tarihsel  olaylarda deney ve gözlem  yapılmaz. Her tarihsel olay   mutlaka belli bir zaman ve yerde (mekan) olmak zorundadır. Tarihçi geçmişi inceler ve olayları değerlendirirken yazılı veya yazısız belgelere dayanmak zorundadır. Bilgileri bize  veren malzemelere “kaynak”  denir. Tarihçi kaynak arar. Kaynakları zamana, mekana ve konuya göre sınıflandırır ( tasnif eder). Kaynakları çözümler (tahlil eder) kaynakların doğruluk derecesini araştırır (tenkit eder) kaynakları birleştirir (sentez yapar) bütün bunları inceler olaylar arasında ilişkiler kurar. Kronoloji ve coğrafyadan yararlanır. Olaylar arasında neden sonuç ilişkileri kurar. Tarihin kaynakları  tarihsel olayların incelemesinde bize ışık tutar kaynaklar (belgeler); yazılı, yazısız ve sözlü kaynaklardır. Yazılı kaynaklar: kitabeler, tabletler, paralar, fermanlar, mektuplar vb.  Yazısız kaynakla : mezarlar, heykeller, kabartmalar, binalar, çömlek parçaları, taşbaltalar, silahlar, mağara duvarlarındaki resimler vb... Sözlü kaynaklar: Destanlar, şiirler, efsaneler vb...  sözlü kaynaklar dır. Ancak sözlü kaynaklar diğerlerine göre daha az güvenilir kaynaklardır.                                  

KUR’ANDA TARİH                                                             

Kur’an-ı kerim tarihi geçmişte  yaşayan insan topluluklarının yaşam şeklini  meydana  getirdikleri olayları ve toplumların  kültür ve medeniyyetlerini incelemek olduğunu  anlatır ve incelediklerimizi  tahlil ederek onlardan ibret almamızı ister. Kur’an’ın bir bölümü gelecek nesillerin geçmişten ibret almaları  konusunu içerir. Buradan  tarih ilminin  felsefesini, onlar ve geçmiş kavimlerin yapmış olduğu  çabalarını değerlendirebilriz.. Bildiğimiz  gibi Kur”an ve diğer din kitapları insanlara  ilim ve meslek öğretmek için inmemiştir;  ama insanları düşünmeye,  akıl etmeye ve ilim elde etmeye teşvik  etmiştir.  Kuran insanların sadece ve sadece geçmişe bakmalarını değil;  onların geçmişi iyi tahlil etmelerini körükörüne taklit etmemelerini ve geleceklerini  akıl ve mantıkla yaşamalarını istiyor.  Geçmiştekilerin yaşantılarından ibret almalarını ve onların düştüğü yanlışa düşmemelerini isiyor.                              

En’am  suresi,11. ayette  buyuruyor ki: ( deki ; yeryüzünde dolaşın da yalancıların akibetine bir bakın ) yani siz de yalancıların akibetine uğramayın.  Ankebut suresinin 20. Ayetinde de şöyle buyuruyor: (Deki: yeryüzünde dolaşın da  Allah yaratmağa nasıl başladı görün! Sonra Allah ahiret hayatını da yaratacaktır, şüphesiz Allah her şeye kadirdir). Burada Allah insanlara  yaratılışın hikmetini  çözmesini ve içindeki bulunduğu hayattan başka hayatın da olduğunu anlatmak istiyor.

Bir diğer ayette  buyuruyor ki: (Yeryüzünde dolaşıp da kendilerinden öncekilerin  sonu nasıl oldu bakmadılar mı? (Fatır; 44) Kur’an yeni neslin  tarih ve eski toplumlar üzerinde geniş araştırma yapmalarını istiyor ta ki; eskilerin akibetine uğramasınlar, körükörüne atalarının yolunu takip etmesinler aksine onların yaşantılarından ibret  alsınlar. Daha nice buna benzer ayetler insanların yeryüzünü seyretmelerini ve toplumların geçmişteki yaşantılarından haberdar olmalarını, hadiseleri  tahlil ve tenkit etmeleri için teşvikte bulunuyor. Burada tarih ilmini, tarihçilerin değerini ve taşımış oldukları yükün sorumluluklarını daha iyi bir şekilde anlayabiliyoruz.                                 

NEHC’UL- BELAĞADA  TARİH                                                           

Kur’an-ı kerim’den sonra fesahat ve belağat üstünlüğü ile övülen  emir-el mü’minin  Ali (as) ın hikmetli sözleri ve mektupları ve hutbelerini  içeren  Nehc’ül-Belağada  imam Ali (as)’ın  tarih hakkında yapmış olduğu yorum ve görüş Kur’anı kerimin görüşü ile aynıdır.

Burada sorulması gereken ilk soru  Ali (as)’ın Nehc’el Belağada  tarihe bakış açısı  ve tarih hakkındaki  görüşüdür. Elbette geçmiş insanların hayatını ve değişim nedenlerini araştırıp ele alan tarih ilmindeki tarih (history) kelimesi Nehc’el Belağada geçmemektedir. Ama bu eserde kulanılan başka kelimeler tarihin manasına delalet ediyor. İmam Ali(as) şöyle buyuruyor: ” eğer geçmişe ibret gözü ile bakarsan; geçmişteki ibretleri doğru ele alarak geleceğini korursun.” Burada tarihin zaman bölümünü ele alıyor, diğer bir yerde de şöyle buyuruyor: ” Hayat endamları çürüten, arzuları  sınırlayan, ölümleri yaklaştıran ve özlemleri  uzaklaştırandır.”  Burada hayatın tarih surecinde ki akışını anlatıyor. Bir başka yerde daha açık bir şekilde buyuruyor ki; Ey kullar: Allah geleceği biliyor geçmişi bildiği gibi...

 Kur’an tarihin başlangıcını Hz.  Adem (as)’ın yaratılışından ve yeryüzüne inip hayata başlamasından itibaren anlatıyor ve bazılarının bazılarına düşman olduklarını söylüyor. Nehc’ül-Belağa da geçmişlerin hayatına dayanarak insanları geçmişlerin hayatları üzerinde  duraklayıp düşünmelerini ve hallerini tahlil etmelerine davet ediyor ve buyuruyor: dünyanın geçmişinden kendi geleceğin için ibretler al.

TARİHİN MUHARRİK OLUŞUNDAKİ ETKEN

Sosyal ictimai hayatta tarihin çok büyük  rol üstlendiği apaçık ortadadır. Acaba muharrik oluşundaki asıl etkenler nelerdir?

Biz bazen insan toplumunu çeşit bakımından tarih sureci içerisinde tek bir çeşit olarak biliriz. Sadece ferdlerin değiştiğini toplumunsa aynı toplum olduğunu zannederiz. Yani bu günkü insan toplumu ile 5000 yıl önceki toplum aynı toplumdur. Sadece bu zaman içerisinde bir takım yüzeysel değişikliğe uğramıştır. Bu nedenle tarihin  muharrık olmasının sebebini de yüzeysel arıyoruz.

Tarihin felsefesi konusunda toplum bir çeşitten diğer bir çeşite dönüşüyor örneğin kapitalist toplumun sosyalist bir topluma dönüşmesi ve bu dönüşümde toplumun da tamamen değişime uğraması gibi. Tarihin muharrik oluşundaki asıl etken hakkında değişik görüşler beyan edilmiştir. Örneğin; bazıları tarihin muhrrik oluşundaki etkenini Allah ve tarihin tümünü Allah’ın uygulama iradesi olduğu görüşündedirler. Bir gurup bu etkeni yetenekli ve büyük kişilerden kaynaklandığını söylerler. Yani bir yaşam nedeni sonucunda bazı fevkalada kişiler zuhur ediyor. Bu üstün yetenekli fevkalade kişiler tarihin değişmesinin başlangıcı, kaynağı oluyorlar. Bu nedenle bu görüşe göre tarihin etkenleri yaşamdaki etkene dönüyor. 19. asırda Hegel ve Karlayl ile karşılaşıyoruz. Tomas Karlayl bir konuşmasında diyorki: Tarih büyük kişilerin özgeçmişidir. Elbette bu görüş Harbert Spanser ve Marks tarafından eleştirilmiştir.

Başka bir gurup da,  tarihin harekete geçirici etkenini bilim adamlarının icadları bilirler. İnsan ilim elde ederek bazı vesileler icad eder ve bu icadla tabiatı kontrol altına alırlar. Yani insan ilim elde ederek tabiatın kanunlarını tanır.  Bu bilinç yeteneğin başlangıcıdır.

Üstad Allame Muhammed Taki Caferi tarihin muharrik oluşundaki etkeni:  “insan, Allah ve insana  faydalı olan” görüşünü beyan ediyor.  Allah’ın tarih üzerindeki etkisi tabiat alemindeki varlıkların üzerindeki etkisi gibidir. Tarihin eczaları insandan tut üretimdeki vesileleri ve fikir, irade, karar, keşifler ve tüm hadiselerdir ki; bunların hepsi Allah’a dayanıyor. Tarihin muharriki  olarak insan için ise tarihin başlangıcından buyana bazı kişiler ve kendilerinin ve diğerlerinin talihlerinde tesirli olmuşlardır. Tarih sürecinde insanın tarihin muharrik olmasında çok büyük rolü vardır.

Sonuç

Allah dünyayı bir takım kanunlara tabi kılmıştır. Biz bunları Allahın sünnetleri olarak tabir ederiz. Bu ilahi sünnet Allahın sürekli ve tekrarla yönettiği  bölümdür. Sünnetin bu geniş manası Allah’ın tüm varlıklarını içerler. Kur’an’a göre toplumlar kanun sahibidirler. Yani tarihin hareketi has olan kanunlara tabidir.  Bunlar üç tanedir ve tarihin sünnetine hakimdir 1. Bu sünnetlerin genel oluşudur ve istisna kabul etmez. 2. Bu kanunların ilahi yönü vardır. 3. Tarihin kanunları insanın özgürlüğü ile çatışmamaktadır.

İnsan oğlu bir hedef için yaratılmıştır; o da kemale ermedir. İnsanlar arasında kemale erişme değişik kalıplara ve manalara girmiştir. Bu nedenle hedefe ulaşma sürecinde bir çok vakıalar meydana gelmiş ve tarihin hareket süreci içinde değişiklikler yaratmıştır. Geçmiş toplumların yaşamış olduğu tecrübeler gelecek nesil için ibrettir. Ömür tüm tecrübeleri yaşamaya yetmez. Allah bizlerin geçmişteki toplumların yaşantılarından ibret almamızı ister ve bu da ancak tarihte seyr etmekle olur ki bu tarihcilerin ve tarih ilminin üstlenmiş olduğu meseledir. Ve yapmış olduğu araştırmalarla insanlara sunar.

 

İshak Savcı



Yeni yorum ekle